COVID-19 salgının en çok etkilediği alanların içinde kültür ve sanat alanı da var. Bu süreçte görmezden gelinen sanatçıların koşullarını sanatçı, müzisyen Ozan Çoban ile konuştuk.
Hukuk Defterleri: Pandemi döneminin en çok etkilediği iş kollarından biri de kültür sanat oldu. Tiyatrolar, canlı müzik yapılan yerler kapandı, konserler iptal edildi. Çoğu sanatçı işsiz kaldı ve geçim sıkıntıları nedeniyle birçok müzisyenin ne yazık ki intihar ettiğine tanık olduk. Devlet ise sanatçılara hiçbir nakdi destekte bulunmadı. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ozan Çoban: Kültür ve sanat alanı ülkemizde pandemi öncesinde de ötelenen, hor görülen bir alandı. Sanat emekçileri için durumun önceden de parlak olduğunu söylemek mümkün değil. Sigortasız çalıştırılma, sabahın ilk ışıklarına kadar sahnede kalma, patronun keyfine göre alınacak ücretten kesinti, düşük ücret, teknik imkansızlıklar, seyirci tacizi vs vs… Bu ve buna benzer sorunlar dönem dönem dile getirilse de ortada herhangi bir örgütlü bir mücadele olmadığı için herhangi bir derman bulunamadı. İşte sahne emekçileri de pandemiye böyle bir süreçte yakalandı. Örgütsüzlük tüm emekçiler gibi kültür sanat emekçileri için de büyük bir yıkımı beraberinde getirdi. Türkiye özelinde durum daha da vahim hâldeydi tabii. İktidar pandemiyi laiklik karşıtı hamlelerine, seküler yaşam tarzına müdahaleye, emekçilere dönük sömürüyü katmerlemeye zemin oluşturmak için kullandı. ‘Sokağa çıkmak yasak ama istif hâlinde fabrikalarda çalışmak serbest! Konserler yasak ama iktidara lebalep kongreler yapmak serbest!’ Böylesine iki yüzlü bir politikanın halk sağlığı ile alakalı olmadığı, aksine her yasağın gericiliğe ve şirketlerin karlarına yol vermek için konulduğu hemen ortaya çıktı. Bunların hepsi bir bütünün parçası. Ben sahne emekçileri özelinde de tüm bu sürece böyle bütünlüklü bir perspektiften bakmaktan yanayım. Müziğe düşmanlar evet ama sadece müziği savunarak bir şey elde edemeyeceğimizi düşünüyorum. Çünkü yaşadıklarımız diğer emekçilerin yaşadıklarından azade değil. Sorunlarımızın özü bir, politik ve sınıfsal. Hâl böyle iken politik tavırdan uzak her yanıt bizleri çözümden ulaştırıyor. Şunun netleşmesi gerek; laikliğe sahip çıkmadan müziğe sahip çıkmak hayal. Emekçilerin hak mücadelesine destek olmadan şarkılarımızı özgürce söyleyebilmemiz de mümkün değil. Örgütlü, bilinçli bir politik mücadele ancak sahnelerimizi geri dönüşsüz kavuşturabilir bizi. Umut veren, umut aşılayan en önemli şey birlikte mücadele etme eylemi. Bunu yapamadığımız her gün hayatına son veren dostlarımızın vebalini de omuzlarımıza yükleniyoruz. İktidar sadaka verip şükredelim istiyor, oysa biz sadaka değil hakkımızı istiyoruz. Onurlu bir mücadelenin aşamayacağı şey yok. Elbet aşacağız.
HD: Pandemi yasakları tek bir yasak hariç kalktı, o da gece yarısından sonra müzik yasağı. İktidarın 00.00’dan sonraki müzik yasağına dair düşünceleriniz nelerdir?
OÇ: Hiçbir mantığı olmayan, halk sağlığı için değil seküler yaşam baskılansın diye alınmış bir karar bu. Müzik, insanı insan eden büyülü bir şey, yaşamı çoğaltan, onu hatırlatan muazzam bir güç. Bundan dolayı susturmak istiyorlar. Yan yana gelmeyelim; neşemizi mutluluğumuzu paylaşmayalım ki insan olduğumuzu unutalım istiyorlar. Fabrikalarda şirketlerde saatlerce sömürdükleri işçiler hemen yatsın uyusun aman eğlenmesin aman bir araya gelmesin öyle mi? Yok öyle. Hayat 12’den sonra da devam ediyor, müzik de öyle. Hayattan güçlü değiller, elbet hayata boyun eğecekler.
HD: Müzik emekçilerinin sigorta, sosyal ve ekonomik haklarına dair Türkiye’deki genel durum nedir?
OÇ: Sigorta, sosyal güvence ve ekonomik haklar meselesi müzik emekçilerinin kanayan yarası. Pandemi ile beraber bu sorunun çözülmesinin müzisyenler için ne kadar hayati olduğu da ortaya çıktı. Dünyanın gördüğü en büyük sağlık krizini sosyal güvencesiz olarak karşıladı Türkiye’de müzisyenlerin pek çoğu. Ne acı. Mevcut durumda müzisyenlerin kendilerini devlete tanıtlayabileceği tek alan sigortalı olabilmeleri. Ancak günübirlik çalışan, yaptığı iş sonrası ücretini alan müzisyenler için sigortanın ödenmesi talebi büyük lüks. Bunun çözümüne dair bir yol bulunması gerek. Fakat tüm bunların mücadele etmeden hayata geçmesi mümkün değil. Hiçbir hak mücadelesiz alınmıyor.
HD: Müzik emekçilerinin haklarına dair sendikal bir çalışma yürütülüyor mu?
OÇ: Yeni kurulmaya çalışılan sendikalar var. Ancak olan sendikalar da sahne emekçiliği alanında örgütlenme çağrısı ve çalışmaları yapıyorlar. Müzisyenlerin bu çağrılara kulak tıkama lüksü yok. Hakkımızı örgütlü bir şekilde arayacağımız en meşru alanlar sendikalar. Yüzümüzü oraya dönmek zorundayız. Burada şunu tekrar ve tekrar dile getirmek istiyorum; müzisyenlerin yaşadıkları dönemsel bir sorun değil ve pandemi bitince eskiye ya da normale öylece dönüleceğini beklemek büyük bir yanılgı. Sahnelerimizi, emeklerimizi keyfi bir şekilde tek bir hareketle kaldıranların bunu yeniden yapmamaları için hiçbir neden yok. Bu keyfiyete dur diyecek olan tek şey ise örgütlülüğümüz. İki yılımız çalındı, ömürlerimiz çalındı, bir sürü dostumuzu aldı bu süreç. Artık yeter. Yarınlarımızı çaldırmayalım, yarınlarımızı elimize alalım.
HD: Müzik emekçilerinin sosyal ve ekonomik haklarını iyileştirmeye dair ne gibi çözümler getirilebilir?
OÇ: Bu kapsamlı bir çalışmayı gerektiriyor. Ama ben tez elden aklıma gelenleri söyleyeyim; müzik emekçiliğinin meslek tanımın net olarak yapılması ve bu mesleğin haklarının yasalarla güvence altına alınması gerekiyor en başta. Sigortasızvegüvencesizçalışmalarınsonbulması gerek. Ekonomik olarak bir standart getirilmeli ve müzisyenlerin insanca yaşam koşulları altında bir ücretin çalıştırılmasının önüne geçilmeli. Dinleyici kültürü oluşturulmalı, sahneye saygının içselleştirilmesi sağlanmalı. Canlı müzik mekânlarının teknik imkânları müzisyenin müziğini sağlıklı bir şekilde yapabileceği şekilde düzenlenmeli. Kültür sanat faaliyetlerinin, festivallerin, halk konserlerinin sayısı arttırılmalı ve bu faaliyetlerin halka ulaşması için gerekli düzenlemeler yapılmalı.
Müzik yaşamın her anında, her noktasında bizimle. Onu var eden ellerin kıymetinin bilindiği bir ülkeye ihtiyacımız var. Bunu hepimiz hak ediyoruz.