Sulh Ceza Hakimliklerinden Ceza Yargılamasına Kısa Bir Değerlendirme…

Hukuk, hareket kabiliyeti son tahlilde üretim ilişkilerinin ihtiyaçları tarafından belirlenmiş ideolojik bir zor aygıtı ise; bu sistemin işleyişinin aksamayacak şekilde ve gereksindiği hiyerarşi dâhilinde düzenlenmesi şarttır.

Buna  göre, sulh  ceza hâkimliklerinden bahsederken de bahis konusu hâkimliklerin tek başına değil, parçası olduğu sistem bağlamında incelenmesi daha doğru olacaktır. Bugün gözaltı süresinin uzatılmasından tutuklamaya, arama kararından iletişimin tespiti ve dinlenmesine, gizli soruşturmacı görevlendirilmesinden teknik amaçlı izleme ve soruşturmada gizlilik kararı vermeye kadar pek çok karar ve işlem sulh ceza hâkimliklerinin tekeline verilmiştir. Öyle ki bu tekelin konusu adeta tüm temel hakları kapsamaktadır.1

Böylesi bir yetkiye sahip sulh ceza hâkimliklerine atanan kişilerin ise özel olarak seçildikleri bilinen bir gerçektir. Üstelik sistem kapalı devre olarak çalışmakta, bir sulh ceza hâkimlik kararına itiraz bir diğer sulh ceza hâkimliğine yapılmakta, etkin başvuru (yasa yolu) yolu da bulunmamaktadır. Cumhuriyet savcılarının kovuşturmaya yer olmadığı kararlarına karşı yapılacak itirazları inceleme yetkisinin, üst dereceli ağır ceza mahkemelerinden alınarak -teorik olarak savcılıklarla eşit konumda kabul edilen- sulh ceza hâkimliklerine verilmiş olması sistemin herhangi bir açık vermemek için tedbiri elden bırakmadığını göstermektedir.

Özel mahkemeler hukuksal açıdan, örgütlü suçlar ve terör suçlarına bakmaları için kurulmuş olan ceza mahkemeleridir ve zaman zaman isimleri değişse2 de gördükleri işlev bakımından, ceza yargılamasının değişmez enstrümanları sayılırlar. Bu mahkemeler sistem açısından vazgeçilmezdir, zira sistem, toplumsal ve siyasal düzene muhalif, “marjinal” unsurların kontrolünü bu mahkemeler ve savcılıklar vasıtasıyla sağlar. Devlet tekelindeki zorun, toplumsal muhalefet unsurları açısından ete kemiğe bürünmesi bu aygıtlar sayesinde gerçekleştirilir. Ancak   bahis   konusu  mahkemeleri genellikle yapıldığı gibi tek başına değil, hiyerarşik düzenleri içinde gözlemlemek gerekir.

İstinaf mahkemeleri ve bu mahkemeler içinde yer alan ceza daireleri, bir başkan ve iki üyeden oluşan, ilk derece mahkemelerince verilen 5 yıla kadar hapis cezası kararlarına karşı verdiği kararlar kesin nitelikli, üst derece mahkemeleridir. Özel mahkemelerce verilmiş kararları inceleyecek istinaf dairesi ve buraya atanacak hâkimlerin ve savcıların “özel” olması gerektiğini bir kez  daha söylemeye gerek yoktur sanırım. İstinaf ceza daireleri ve hâkimlerinin tıpkı ilk derece mahkemeleri ve hâkimleri gibi müfettiş denetimi ve belirli süreler sonunda tayine tabi olduklarını hatırlatalım. Bu denetim, sistemin olası açıklarının ve sapmalarının önüne geçmekte ve gereksindiği sağlamlığı tesadüflere terk etmeksizin temin etmektedir.

2010 HSYK seçimleri ile hükümet- cemaat ortaklığı tarafından atanan 160’lar, 2014 HSYK seçimleri ile Yargıda Birlik Platformu3 tarafından atanmış 140’lar ile şeklen dahi içtihat mahkemesi görünümünden uzaklaşmış Yargıtay ve onun özel yetkili ceza mahkemeleri, özel yetkili savcılar, sulh ceza hâkimlikleri, ilk derece özel mahkemeleri, istinaf ve Yargıtay özel dairelerinden oluşan ceza yargılaması hiyerarşisi bu şekilde tamamlanır ve sistemin “düzen dışı”, “marjinal” “terörist” olarak tanımladığı unsurlar, zaten egemen yapının çıkar ve istekleri doğrultusunda oluşturulmuş yasaların uygulanması suretiyle zapturapt altına alınır. Burada yargının hiyerarşisi içinde yer alan bütün unsurların mutlaka “belirlenmiş” olmasından bahsedemesek dahi amacı gerçekleştirmek için ana yapının belirlenmişliği açıkça görülecektedir.

Elbette mesele sadece “özel” mahkemeler değildir. Sistem, kendisi açısından esas “tehdit” oluşturan kesimleri bu şekilde denetimi altında tutarken, geniş halk yığınlarını da genel mahkemeler aracılığıyla kontrol eder. Halkın birbirine karşı işlediği tüm suçlarda, egemen yapının çıkar ve istekleri doğrultusunda oluşturulmuş yasalar gün be gün uygulanırken bu süreçte yaratılan “hak”, “adalet” gibi kavramlar vasıtasıyla oluşturulan “rıza” ile halkın sisteme ideolojik entegrasyonu tamamlanır.

Sulh ceza hâkimlikleri örneğinde görüldüğü üzere gerek hukukun “normal” işleyişini, gerekse araz ve anomalilerini ele alırken, bunların kerameti kendinden menkul ve iktidarın şu ya da bu özelliği nedeniyle ortaya çıkıvermiş olduğunu düşünmektense, hukukun sistemik özelliğini ve somut tarihsel koşulları düşünmek bize daha geniş bir analiz ve eleştiri kabiliyeti sağlayacaktır.

print
Notes:
1. Gözaltı süresinin uzatılması, tutuklama, arama kararı, aramada belgesel kâğıtların incelenmesi, taşınmazlara hak ve alacaklara el konulması, bilgisayar programlarının aranması, bunlara el koyulması, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, gizli soruşturmacı görevlendirilmesi, teknik amaçlı izleme, soruşturmada gizlilik kararı verilmesi vb.
2. DGM’ler, Özel Yetkili Mahkemeler…
3. Bu yapı hükümet yanlıları (en öne çıkanları HAKYOL adı altında, dönemsel olarak “muteber” tarikatlardan oluşan kesim), ülkücüler ve kendini sosyal demokrat olarak tanımlayan kesimden oluşuyordu. Yapının ilk iki bileşeni konusunda herkesin az çok bilgi sahibi olması nedeniyle burada kendini sosyal demokrat olarak nitelendiren kesime ilişkin birkaç söz söylemek gereği duyulmuştur. Bu, 2006-2014 sürecinde YARSAV/Yargıçlar Sendikası çizgisinde yer alan, içlerinde HSYK seçimlerine bu listeden katılan bir kişinin de bulunduğu bir gruptur. Sosyal demokrasinin temelinde özgürlük ve demokrasi kavra larının bulunduğu ve 2010 HSYK seçimlerinde hükümetin yargıda oluşturduğu antidemokra tik yapının 2014 seçimleri sonrasında daha da güçlenerek sürdüğü gerçekleri birlikte dikkate alındığında; yargıda kendilerine birkaç yer edinmekten öte bir amaçları olmayan ama ortaya çıkan sonuçların ortağı olan bu kesime “kendini kurtarma grubu” demek sanırım haksız bir tanım olmayacaktır.