Türkiye’de Kadın İşçilerin Durumuna Genel Bir Bakış

8 Mart günü, Amerika’da 40 bin dokuma işçisinin fazla çalışma süreleri, kötü çalışma koşulları sebebiyle başlattıkları grev esnasında, fabrikalardan birinde çıkan yangında, kapıların kilitli olması nedeniyle 129 kadın işçinin ölmesinin üzerinden 161 yıl geçti.

O zamandan bu zamana; tarihimiz, işçilerin çalışma koşullarının iyileşmesi ve iş ilişkilerinde kadın işçilerin erkeklerle eşit haklara sahip olmaları için verilen mücadelelerle dolu. Bu mücadelelerin, ülkemizde de kadınların çalışma yaşamındaki yerini etkilediği aşikâr. Ne var ki, yadsınamayacak kazanımlarının olduğu kabul edilmekle birlikte, geldiğimiz noktanın hiç de yeterli olmadığı bilinen bir gerçek olarak durmaktadır. Dolayısıyla günümüzde kadının çalışma yaşamındaki yerinin ve hukukumuzda kadın işçilere ilişkin düzenlemelerin değerlendirilmesi önem kazanmaktadır.

Kadının işgücü olarak çifte sorumluluğu

Bilindiği üzere, sınıflı toplumların ortaya çıkışından bu yana, kadın-erkek arasındaki işbölümü toplumsal rollere dönüşmüştür. Kadın eş ve anne sıfatıyla ev işi ve çocuk bakımı işlerini yapan; erkek ise “eve ekmek getiren” ve bu sebeple dışarıda çalışan olmuş, böylece kadın uzun yıllar üretimden uzak kalmış ve ekonomik anlamda erkeğe bağımlı hâle gelmiştir.

Sanayileşme ile birlikte artan işgücü ihtiyacı ve toplumsal yapıdaki değişimler, kadının ücretli çalışması ihtiyacını ortaya çıkarmış, ekonomik zorunluluklar, düşünsel alandaki gelişmeler kadının ücretli çalışmasına olanak sağlamıştır. Ücretli çalışma kadına, eğitim ve sosyalleşme olanakları ile ekonomik olarak bağımsızlığını sunmuş, böylece kadının toplumda daha etkin ve eşit bir konuma gelebilmesinin yolunu açmıştır.

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 12. sayısında okuyabilirsiniz.

print