1923 Cumhuriyeti’nde “gericilik” ve “Kürt sorunu” çözülemeyen iki kriz başlığı idi. Şimdi Birinci Cumhuriyet (bir daha geri gelmemek üzere) sona erdi. İkinci Cumhuriyet olarak adlandırdığımız Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) eli ile vücut bulan şu anki rejim ise, 1923 Cumhuriyeti’nin kuruluş paradigmalarının yerine inşa ediliyor. Ve İkinci Cumhuriyet, “gericilik” başlığını rejimin en üst değeri olacak şekilde çözmüş durumda. Bu halin kendisinin cumhuriyetçi-seküler kesimleri kapsayamaması, kapsamasının mümkün olmaması ise bu rejimin kriz başlıklarından birine dönüşmüş durumda. Kürt sorununda ise düzen içi çözümlerin bir türlü hayata geçirilememesi nedeni ile bu başlık önlerinde durmakta.
Konu Kürt sorununa çözüm olunca da ilk elden merkezi devlet mi yerelleşme/bölgeselleşme mi tartışmaları hızla devreye sokulmakta. Konuşulan Kürt sorunu olunca akan sular durmakta!
Oysa tam da bu nedenle, Kürt sorununun (da) çözümü için bu tartışmaların daha geniş bir zeminde yapılması gerekiyor. “Yerelleşme/bölgeselleşme” başlığının bir hap haline gelmemesi için de!
Ancak şu yaklaşım ile nasıl tartışacağız?
“Ademimerkeziyet (…) herşeyin devletten yani merkezden beklendiği Türkiye’ye gayet uzak bir mesele.”
Ademimerkeziyetin el kitabını yazıp, konuyu böyle çözmek!
Yukarıdaki beğenememe hali sonraki sayfalarda yakınmaya dönüyor:
“Bugün, kendimizi karşılaştırdığımız Batılı ülkeler arasında, Türkiye boyutlarında olup bu denli merkeziyetçi olan, idari yapımızı kurarken esinlendiğimiz Fransa dahil olmak üzere, başka bir ülke yok”.
Eğer tek bir örnek olsa idi, yazarın yaklaşımı der geçerdik. Ancak liberallerin neredeyse hepsi bu zeminde. Bir örnek daha verelim:
“Türkiye’nin asıl sorunu merkezdeki aşırı, denetlenemez yetki terakümüdür. Bu durumun ise rejimi ister istemez otoriter kıldığı ortada. Gerçek bir demokrasinin yolunun açılmasının, ancak bölgelere yetki devriyle, bölgeye ilişkin kararların bölgelerdeki parlamentolar tarafından alınmasıyla ve bireyin karar süreçlerine katılarak demokrasi kültürü edinmesiyle doğrudan bağlantılı olduğu açık.”
Gerçekten, böyle mi tartışacağız?
…
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 9. sayısında okuyabilirsiniz.