Weigend’in isabetle belirttiği üzere, cinselliğin hukuken ve bilhassa da ceza hukuku vasıtasıyla düzenlenmesi, “mayınlı bir alandır” (ein vermintes Gelände). Zira cinsel suçlar, bir ceza kanununun toplumsal temeli bakımından en önemli göstergelerden biri durumundadır.
İstanbul Sözleşmesi’nden tartışmalı şekilde çekilinmesinin ardından çocukların istismarını ya da kadına karşı her türlü ayrımcılığı önlemeye ve menetmeye yönelik uluslararası sözleşmelerden de çıkma talepleri, 6284 sayılı Kanun’un ilga edilmesine yönelik kampanyalar ve en nihayetinde zina suçunun yeniden ihdasına yönelik söylemler kamuoyunun gündemindedir. Her ne kadar söz konusu taleplerin şu an için cılız bir şekilde dillendirildiği görülmekte ise de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme süreci, Türkiye’de “böylesi gelişmeler olmaz” kabulüyle hareket etmenin doğru olmadığını göstermektedir.
Geniş bir bakış açısıyla cinsel davranışlara yönelik ceza hukuku müdahalesini ele almak, birkaç istisnai çalışma hariç, Türkiye’deki tartışmalarda ne yazık ki eksikliğini hissettiğimiz ilkesel bakış açısını geliştirmemize katkı sağlayabilir. Cinsel suçlara ilişkin mayınlı alana dair gelişmelerin ve tartışmaların, Batı’da ve Türkiye’de, temelde iki hatta – hukuki ahlakçılık ve hukuksal değer öğretisi- yol aldığı görülmektedir.
I. Birinci Hat: Cinsel Suçlarda Hukuksal Değer Korumasının Öne Çıkarak Hukuki Ahlakçılığın Mevzi Kaybetmesi – Patriarkal Düzenin Sarsılması
Birinci hat, cinselliğin ceza hukuku bağlamında düzenlenmesinde, ahlaki mülahazaların geri plana itilerek hukuksal değer korumasının ana eksene oturması ve cinsel özgürlüğün / öz belirlenimin, değişen cinsellik anlayışına ve patriarkal düzene karşı güçlenen kadın hareketinin haklı taleplerine uygun olarak daha etkili bir şekilde korunmaya başlanmasıdır.
Almanya’da, 1960’lı yıllardan itibaren cinselliğe yönelik toplumsal tutumlarda önemli ölçüde değişiklikler meydana gelmiş, ahlak kavramı aleyhine bireyin ve birey özgürlüğünün artan önemi, yeni ve çağdaş bir cinsel ceza hukukunun oluşmasına zemin hazırlamıştır. 1969 yılında gerçekleştirilen 1. Ceza Hukuku Reform Kanunu (Strafrechtsreformgesetz) ile yalnızca ahlakı koruyan zina, hayvanlarla cinsel ilişki, yetişkinler arasında homoseksüellik, evlilik dışı cinsel ilişkinin hile ile elde edilmesi gibi suç tipleri, Alman Ceza Kanunu’ndan (StGB) arındırılmış; 1973 yılında gerçekleştirilen 4. Ceza Hukuku Reform Kanunu ile de cinsel suçların düzenlendiği bölümün başlığı değiştirilmiş, bu çerçevede Alman cinsel ceza hukukunun düzenlenmesinin temelinde yer alan ana bakış açısı, ahlak (Sittlichkeit) olmaktan çıkarak artık hukuksal değerlerin korunması (Rechtsgüterschutz) (cinsel suçlar alanında – sexuelle Selbstbestimmung – cinsel öz belirlenim/ bireyin cinsel davranışını tayin hakkı olarak belirlenmiştir. Söz konusu değişikliklerin, Alman cinsel ceza hukuku üzerinde yalnızca mevzuat değişikliği olmanın ötesinde bir anlamı bulunmaktadır. Bu değişiklikler ile birlikte Almanya’da cinsel suçlar alanında, yasama tasarruflarından içtihada, oradan da doktrindeki fikirlere değin önemli bir değişim vuku bulmuştur.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 31. sayısında okuyabilirsiniz.