Giriş
Bilindiği üzere, mer’i uluslararası hava hukuku, devletlerin kara ve deniz ülkelerinin üzerindeki hava sahasında tam ve münhasır egemenlik hakkını haiz olduğu ilkesine dayanmaktadır. Havacılık anlamında egemenlik, hava sahasının mülkiyetini ifade etmekte ve ulusal hava sahası üzerinde yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin kullanılmasında ilgili devletin münhasır yetkili olduğu kabul edilmektedir. Bu husus, esasen sivil hava nakil araçları ile ilgili olmakla birlikte devlet hava araçlarına ilişkin olarak ülkelerin kendi hava sahaları üzerindeki yetkilerini de düzenlemesi sebebiyle önem arz eden, Şikago Konvansiyonu adıyla bilinen ve ülkemizce 05.06.1945 tarihinde 4749 numaralı kanunla onaylamış, Resmî Gazete’nin 12.6.1945 tarihli ve 6029 numaralı nüshasında yayımlamış olan Milletlerarası Sivil Havacılık Anlaşması’nın 1. maddesinde düzenlenmiştir. 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu’nda da “Türk Hava Sahası”, “Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği altındaki ülke ile Türk karasuları üzerindeki saha” olarak tanımlanmış (m.3/a) ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk hava sahasında tam ve münhasır egemenliği haiz olduğu düzenlenmiştir (m.4). Bu itibarla, Türk hava sahasında meydana gelebilecek güvenlik tehditlerinin bertaraf edilmesi, bu tehditlere karşı vatandaşların can ve mal güvenliklerinin korunması için alınacak tedbirler Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümranlık hakkı kapsamındadır.
Hava sahasını kullanan başlıca unsurlar “barış, kriz ve savaş ortamında dost, tarafsız ve düşman ayrımına tabi olmak kaydıyla değişik irtifalarda uçan sivil ve askeri uçaklar, helikopterler, insansız hava araçları, karadan-denizden (altından) havaya/karaya ve denize (altına) fırlatılan seyir ve balistik füzeler” biçiminde ortaya çıkmaktadır. Hava sahasının takip ve gözleminde kullanılan radar sistemleriyle ülkemiz hava sahasını kullanan tüm hava araçları 24 saat izlenmektedir. Yakın tarihte yapılan mevzuat değişiklikleriyle drone ve benzeri insansız hava araçları da bu kapsama dahil edilmiştir. Bu bağlamda Türk Sivil Havacılık Kanunu’nun 144. maddesi de yeniden düzenlenerek insansız hava araçlarının uçurulması özel izne tabi tutulmuştur.
Günümüzde nükleer, biyolojik, kimyasal veya konvansiyonel başlık taşıyan balistik füzeler ile seyir füzeleri, sınır bölgelerinde kısa menzilli roket sistemleri, toplar ve havanlar, düşmanca niyetle yaklaşan uçaklar ciddi tehditler oluşturabilmekte, devletler de bu tehditlere karşı tedbir almak ve karşı koymak için hava-füze savunma sistemleri geliştirmeye çalışmaktadırlar.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri dergisinin 21. sayısında okuyabilirsiniz.