I. Giriş
Kamu gücünün uygulanmasında seçimler ilk ve en temel demokratik meşruluk aracıdır. Seçim denetimi egemenin iradesinin yanıltılmamasının garantisidir. Seçim denetiminin konusunu yalnızca oy verme sırasındaki eylemler oluşturmaz; partilerin aday göstermeleri dahil olmak üzere tüm seçim hazırlıklarından seçim sonuçlarının tespitine kadarki her faaliyeti kapsar.1 Örneğin seçim çevrelerinin belirlenmesi, usule uygun aday gösterilmesi, kamusal ve kamusal olmayan makamların seçimleri meşru olmayan şekilde etkilemeleri, oy verme sırasındaki yanlışlıklar ve oyların sayılması ve ilanı da seçim denetimine girer. Tüm bu aşamaların açık ve şeffaf biçimde gerçekleşmesi gerekir.
Seçim denetiminde ölçü norm, seçimlere ilişkin anayasal ilkeler yanında seçim kanunları, siyasi partiler kanunu ve hatta ceza kanunu gibi ilgili tüm yasal düzenlemelerdir. Seçim yanlışlıkları (hata) da tüm bu normatif düzenlemelere aykırılıklardır. Buna göre seçim denetiminin özünü, maddi hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığı oluşturur.2
II. YSK üzerindeki Anayasal kuşkular
31 Mart 2019 yerel seçimlerinde Yüksek Seçim Kurulu (YSK) hem oluşumu hem de verdiği kararlarla pek çok hukuksal tartışmaya neden oldu. Seçimden hemen önce mevcut YSK üyelerinin görev sürelerinin bir yıl uzatılmasını öngören yasal düzenleme, Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından “seçim süreci ve sonucu üzerinde etki yaratma, dolayısıyla seçmen iradesinin anayasal ilkelere uygun olarak seçim sonucuna yansımasını etkileme ya da seçime katılanların bir kısmına avantaj veya dezavantaj oluşturma gibi bir fonksiyonu” olmadığı ve “YSK’nın yürütme erkinin etkisinde kalmasına ve tarafsız karar alamamasına neden olması söz konusu olmayacağı gibi seçimlerin dürüstlüğü ile yargı bağımsızlığı ilkelerine aykırı bir yönü de bulunmadığı” gerekçeleriyle Anayasa’ya uygun bulunmuştur.3 Bu gerekçelerin doğruluğunu YSK’nın verdiği kararlar üzerinden sorgulayabiliriz;
1. 31 Mart yerel seçimleri öncesinde verdiği kararla YSK daha önceki yanlış tutumunu4 sürdürerek Cumhurbaşkanını, kendi atadığı bakanlarından ayrı tutmuş ve 298 sayılı Kanun’un 65. maddesinde öngörülen propaganda yasaklarından muaf kılmıştır.5 Partili Cumhurbaşkanı seçim öncesinde Anayasa’nın kendisine tanıdığı yetkileri en yoğun bir biçimde kendi partisi lehine kullanarak, yine Anayasa’nın 103. maddesi uyarınca ettiği tarafsızlık yemine aykırı davranmıştır. Böylelikle siyasi partiler arasındaki şans eşitliği ilkesi açıkça ihlal edilmiştir. YSK bu tutumuyla, sistematik yorumun bir gereği olan anayasanın bütünlüğü ilkesini göz ardı etmiştir.6
YSK, adil ve güvenli bir seçim ortamı yaratmak için yapılan önemli başvuruları daha önce de reddetmişti. Bunlardan biri; iki RTÜK üyesinin TRT’nin siyasi parti ve adaylara eşit fırsat tanımamasına ilişkin YSK’ya yaptığı başvurudur. Bu başvuruya 09.06.2018 tarihinde YSK tarafından, “Eşit yararlanmaya aykırı hareketler, 687 sayılı KHK 10’uncu maddesinin yürürlüğe girmesiyle müeyyidesiz bırakılmıştır. Müeyyidesiz olan bir durumla ilgili kurulumuz cezai işlem yapamaz” yanıtı gelmişti.7
Böylelikle YSK, 2017 Anayasa Değişikliklerinin cumhurbaşkanının konumuna ilişkin tutarsız ve çelişkili hükümlerinden istifade ederek son halkoylaması ile milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi 31 Mart yerel seçimlerini de bir nevi plebisite8 çevirmiştir.
2. YSK, 31 Mart yerel seçimlerinde özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim sonuçlarına AKP ve MHP tarafından yapılan olağan ve olağanüstü itirazlar9 sonucu verdiği kararlarla gündeme geldi.
On üç günlük olağan itiraz süreci neticesinde YSK, AKP’nin talebi doğrultusunda İstanbul’un tüm ilçelerindeki 321 bin geçersiz oy da dahil olmak üzere 7 ilçedeki tüm oyların tekrar sayılmasına karar verdi. YSK, çuvallar açıldığı gerekcesiyle başlanan sayımın sonuçlandırması gerektiğine hükmetti.10
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 112’nci maddesine göre, “gerekçesi ve delili olmayan yazılı itirazlar incelenmez.” Dolayısıyla bir sandıkta yapılan sayım esnasında oyun geçersiz olduğuna ilişkin tutanağa geçmiş bir itiraz yoksa, itiraz dilekçesinde de başkaca herhangi bir somut delil ve kanıtlayıcı belge bulunmadığı takdirde daha sonra seçim kurullarına yapılacak “geçersiz oy” itirazlarının dinlenmemesi ve geçersiz oyların yeniden sayımlarının da yapılmaması gerekir.11 Nitekim YSK’nın bugüne kadarki uygulamaları da bu yönde olmuştur.12
Yine YSK Başkanı S. Güven; “İtiraz edilmeyen yerlerde mazbatalar veriliyor veya verilme aşamasında’’ demekle13 dolaylı yoldan itirazın mazbata vermeye engel olduğunu vurgulamıştır. Oysa 30 Mart 2014 tarihindeki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçimleri neticesinde M. Gökçek itiraz süreci devam etmesine karşın 5 Nisan tarihinde mazbatasını almıştı. YSK, M. Yavaş’ın itirazına ilişkin kararını ise 9 Nisan 2014’te vermişti.14
YSK, AKP tarafından Büyükçekmece’de seçimin iptali ve yenilenmesi talebiyle verilen 9 Nisan 2019 tarihli olağanüstü itiraz başvurusunun görüşmesini erteleyerek, siyasi iktidarla birlikte ortak karar alıyormuş izleniminin doğmasına yol açmıştır. Zira Kurul, Büyükçekmece’de verilecek kararın İstanbul seçimini doğrudan ilgilendireceği gerekçesiyle, 11 Nisan’da başvuruyu erteleme kararı almış ve AKP’nin İstanbul için yapacağı ‘olağanüstü itiraza’ kapı aralar bir pozisyona düşmüştür.15
3. Nihayet OHAL KHK’leri ile kamu görevinden ihraç edilmiş olup da, belediye başkanlığı seçimlerini kazananlara mazbatalarının verilmeyerek ikinci en çok oyu alanlara verilmesine ilişkin kararıyla YSK üyeleri, yukarıda belirtilen hukuka aykırı, tutarsız ve öngörülemez kararların da ötesine geçerek kendi görev sınırlarını tümüyle aşmış ve kanunun açık hükümlerini uygulamamışlardır. Bu karar ile kendisini kanun koyucu yerine koyan YSK, görevini kötüye kullanmıştır. Bu tespiti gerekçelendirmek gerekirse; öncelikle KHK ile ihraç bir OHAL tedbiridir ve ancak OHAL süresince geçerlidir. İkincisi, YSK, yasal dayanağı olmayan bir karar alarak, seçme ve seçilme hakkını ihlal etmiştir. Zira 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun, belediye başkanı seçilme ehliyeti konusunda 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddesine yollamada bulunmuştur. 2839 sayılı Kanun’un bu maddesinde “kamu hizmetinden yasaklılar”ın seçilemeyecekleri belirtilmiştir.16 Kamu hizmetinden yasaklılık ise TCK md. 53 gereği ancak somut bir suç işlenmesi halinde söz konusu olabilecektir. Böylelikle YSK hiçbir mahkeme kararı olmaksızın seçme ve seçilme hakkının kullanılmasını engellemiştir. Üçüncü olarak adaylıkları YSK tarafından başlangıçta kabul edilmiş bu kişilere mazbataların verilmeyerek ikinci gelen ve çok daha düşük oy almış olanlara mazbatanın verilmesi, “oy verenlerin meşru beklentisine” aykırı biçimde seçmen iradesinin hiçe sayılması, en azından yanıltılması anlamına gelecektir.17
III. Belediye başkanı sıfatının kazanılması / seçimlerin yenilenmesi istemleri
1. Belediye başkanı sıfatının hukuken ne zaman kazanılmış olduğu sorusu da gündemi meşgul etmektedir. Bu konudaki temel düzenleme olan 2972 sayılı Kanun”un, “Belediye başkanlıklarına seçilenlerin tespiti” başlıklı 22/2. maddesi şu şekildedir: “Büyükşehir belediye başkanı seçimlerine ilişkin ilçe birleştirme tutanakları ilçelerden il seçim kuruluna gönderilir. İl seçim kurulu tarafından bu tutanaklar birleştirilerek en çok oy alan aday, büyükşehir belediye başkanlığına seçilmiş olur.” Olağanüstü itirazı düzenleyen 298 sayılı Kanun’un 130/2. maddesinde de bu hükme paralel olarak “tutanağın düzenlenmesinden” söz edilmektedir.
Bu yasal düzenlemeler gereği il seçim kurulunda “birleştirme tutanağı” hazırlandığında kişi belediye başkanı sıfatını kazanmış olmaktadır. Seçim sonuçlarına itiraz edilmesi ve bu itirazların seçim kurullarınca görüşülmesi bu kişiye seçildiğine dair bir tutanak (yani “mazbata”) verilmesine engel değildir.18 İ. Kaboğlu19, S. Batum20, M. Günday21 ve S. Kanadoğlu22 da aynı görüştedirler.
Buna göre E. İmamoğlu, seçim sonuçlarına yapılan itirazlardan bağımsız olarak İl Seçim Kurulu’nun “birleştirme tutanağını” hazırlayıp ilan ettiği 1 Nisan günü itibarıyla “Büyükşehir Belediye Başkanı” sıfatını kazanmıştır ve 298 sayılı Kanun’un 130/2. maddesi uyarınca bu “tutanağın düzenlenmesinden sonra (7) gün içinde seçimin neticesine müessir olaylar ve haller sebebiyle yapılan” olağanüstü itiraz süresi de 8 Nisan itibarıyla sona ermiştir. Bu durumda AKP tarafından 17 Nisan günü yapılan olağanüstü itiraz, YSK’ca daha esasa girmeden süre aşımı nedeniyle reddedilmeliydi.
2. Esasa ilişkin olarak AKP’nin olağanüstü itiraz gerekçeleri ana hatlarıyla; listelerdeki usulsüzlükler ile oy hakkkına sahip olmayan kişilerin oy kullanmasına dayandırılmıştır.
Seçim öncesi listelerdeki usulsüzlük iddialarına ilişkin YSK içtihadı çok açıktır; “Bu bakımdan, itiraza konu olan sandık seçmen listelerinin itiraz üzerine yeniden alınması ve incelenmesi mümkün değildir. Kesinleşmiş seçmen kütüklerindeki yolsuzluklara ve 298 sayılı kanunun 130’uncu maddesinin birinci fıkrasının altıncı bendindeki hükme dayanılarak mazbatanın veya seçimin iptali istenemez.”23
YSK’nın basın açıklamasına göre; “Seçimin başlangıç tarihi olan 1 Ocak 2019 Salı günü itibariyle seçmen kütüklerinin güncelleştirilmesi amacıyla İçişleri Bakanlığından veri alımı durdurulmuş ve aradaki bağ kesilerek Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüyle bir ilişkisi kalmayan seçmen listeleri Seçmen Kütüğü Genel Müdürlüğünce 31 Ocak 2019 tarihi itibariyle kesinleştirilmiştir.”24 Bu durumda AKP’nin seçmen listelerindeki usulsüzlük iddiaları, seçimin iptaline yol açmayacaktır.
Zaten esasa ilişkin olarak 298 sayılı Kanun, olağanüstü itiraz için soyut iddiaları yeterli görmemekte, seçim sonucuna etki edecek olay ve durumları konu alan itirazın gerekçe ve delillerinin de gösterilmesini aramaktadır. Dolayısıyla oy hakkına sahip olmayan kişilerin oy kullanmasının seçimi iptali sonucu doğurabilmesi için bu oyların seçimin sonuçlarına etki edecek düzeyde” olması gerekir. 25
3. AKP, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal edilmesi ve yenilenmesi talebini olağanüstü itiraz yanında tam kanunsuzluk nedenine de dayandırmıştır.26
Tam kanunsuzluk özellikle vatandaşlık, yaş, eğitim, mahkumiyet gibi seçilme koşullarına dönük bir kavramdır. Bu koşulları belirleyen kanunun emredici hükümlerine aykırılık, bir süre kaydına bağlı olmaksızın “tutanak iptaline” yol açabilmektedir.27
Tam kanunsuzluk bağlamında AKP’nin itirazları arasında sandık kurulları görevlilerinin kamu çalışanı olmaması28 (bunların FETÖ’cü yakınları olabileceği şüphesi), bazı sandık birleştirme tutanaklarına mühür vurulmaması gibi iddialar da yer almaktadır.
Seçim Kanunu’ndaki son değişiklikle sandık kurullarına başkanlık edecek kamu görevlilerinin belirlenmesinde yetki tamamen mülki idare amirleri ve ilçe seçim kurulu başkanlıklarındadır.29 Siyasi partilere de bu listeler verilmektedir. Son seçimde bu iş 23 Şubat 2019 günü tamamlanmıştı. Bu listelere ilişkin itirazların karara bağlanmasının son günü de 2 Mart idi.
Yok hükmünde olması gereken, yapılan işlemin kurucu unsurlarını ortadan kaldıran bir tam kanunsuzluktan söz edebilmek için tüm sandık kurullarındaki bütün üyelerin yasal koşulları sağlamamış olması gerekir.30 Fakat bir sandık kurulunda sadece bir üyenin devlet memuru olmaması durumunda tam kanunsuzluk oluşmaz, çünkü sandık kurulunun diğer üyeleri aracılığıyla objektiflik ve denetim sağlanmış olacaktır.31 Zira seçim sonuçlarının doğruluğu, diğer sandık görevlilerinin imzalarıyla onaylanmış durumdadır.
Mühür eksikliği gibi iddialar da seçmen iradesini etkileyerek seçimlerin sonuçlandırılmasını engeleyecek nitelikte32 bir usulsüzlük oluşturmayacağından tam kanunsuzluk olarak nitelendirilemez.33
4. Nihayet YSK, 06.05.2019 tarihli ve 2019/4219 sayılı kısa kararıyla, “sandık kurullarının kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun seçim sonucuna etkili olması” nedeniyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaliyle yenilenmesine karar vermiştir. YSK bu kararıyla, yukarıda belirtilen ve süreklilik kazanmış önceki içtihadı ve ilgili mevzuatla tümüyle çelişen bir sonuca varmıştır. Bu çelişkiler şöyle özetlenebilir;
Seçim kurullarında yapıldığı ileri sürülen usulsüzlük, milyonlarca seçmenin oy hakkını kullanılmaz hale getirip seçme ve seçilme hakkının özüne dokunmuştur.34
Aynı zarftan çıkan üç seçim sonucunu geçerli kabul edip, sadece büyükşehir belediyesi başkanlığı sonucunu iptal etmenin hiçbir hukuksal gerekçesi olamaz. Bu çelişkili durum, YSK’nin seçimlerin denetimine ilişkin başvuru usullerini çarpıtmasından kaynaklanmıştır.
Sandık kurullarına ilişkin listelere, kesinleşme tarihine kadar ancak olağan itirazda bulunulabilir. Kesinleşmiş listelere yapılabilecek tek itiraz, tam kanunsuzluk olabilecekken, tam kanunsuzluğun süre kaydına bağlı olmadan, il ve ilçelerdeki tüm seçimler için geçerli olmasının yaratabileceği olası sonuçlardan kaçınabilmek için YSK bu konudaki kesinlik kazanmış içtihadını bir yana bırakıp, AKP’nin dilekçesinde de bu konuda yalnızca tam kanunsuzluğun ileri sürülmesine rağmen başvuruyu olağanüstü itiraz usulü kapsamında görerek seçimi iptal etmiştir. Bu kararla, seçim denetimine ilişkin açık, belirli ve öngörülebilir bir usulden söz edebilmek artık olanaksız hale gelmiştir.
IV. Sonuç
Serbest seçim hakkı, bu hakkın korunması kapsamında seçim güvenliğinin sağlanmasına özel önem vermekteyse de YSK’nın uygulamaları, seçim güvenliğini sağlamaktan büyük ölçüde uzaklaşmıştır. YSK kararlarının yargı denetimine açık olmaması, Kurul’un seçimleri yöneten organ sıfatıyla aldığı kararları bu sefer de seçimleri denetleyen organ sıfatıyla denetlemesi gibi hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmayan bir sonuç doğurmaktadır. YSK, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal eden bu son kararıyla, 24 Haziran 2018 milletvekili genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri ile sonraki tüm seçimleri tartışmaya açmış ve seçim hukukunu içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir.
Salt hukuksal değerlendirmelere yer verilen bu yazı bir siyasi tespit ve temenniyle sonlandırılabilir;
Türkiye’de hükümet sistemi değişikliği yürürlüğe girdikten sonra yapılan ilk seçim olma özelliğini taşıyan 31 Mart yerel seçimleri, Cumhur İttifakı karşısında muhalefetin önemli bir başarıya imza attığını gösterdi.
İstanbul şimdilik ayrı tutulsa da, Ankara ve İzmir gibi büyükşehir belediyelerinin Millet İttifakının eline geçmesiyle sağlanan bu başarı, MHP Genel Başkanı’nın haklı olarak belirttiği gibi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni tartışmaya açabilir.’’35
* 1 Mayıs 2019 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan yazının genişletilmiş ve güncellenmiş halidir.