“Yargı Reformu Strateji Belgesi” olarak açıklanan yenilikler kapsamında, 2019 sonundan bu tarafa 8 (sekiz) yargı paketimiz oldu, 9. paket yolda: Paketiniz hazırlanıyor.
Bu arada şu paket işi 2019 yılında hayatımıza girmiş değil; mesela 5 Temmuz 2012’de yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun da 3. Yargı Paketi. Bu kadar paketi anladık diyelim, neden birden fazla 3. Yargı Paketi var? Nasıl ayrışıyorlar? “Birinci 3. Yargı Paketi” ve “İkinci 3. Yargı Paketi” diye mi?
O dönem, yani şimdi kulağa ve göze nostaljik gelen 2010’lu yıllar için “yargı paketi” araması yaptım bu arada (tarihler arası arama yapmayı öğrenmiş oldum bu vesile ile), birinci ve ikinci yargı paketi diye bir şey yok, direkt üçüncüden başlanmış gözüküyor (Gerçi birinci ve ikinci dünya savaşları yapılırken de, savaşanlar bunlara bu isimleri vermemişler, daha sonra verilmiş; şimdi ise “3. Dünya Savaşı yolda” deniyor).
6459 sayılı Kanun da 2010’ların 4. Yargı Paketi bu arada. Hatta bu Kanunun başında “İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında” geçiyor. Bir cümlede “bağlamında” kelimesi kullanıyorsanız, o cümlenin muhtemelen hiçbir anlam ifade etmediği hususu bir yana, Kanunun yürürlüğe girdiği 30.04.2013 tarihinden bu yana 11 yıl geçmiş olmasına rağmen, insan hakları ve ifade özgürlüğü henüz “bağlamlaşamamış” görünüyor. Aslında bu konuda kanun koyucularımızın ikrarı da olmuş, 2021 yılında kanunlaşan 4. Yargı Paketinin gerekçesinde; Yargı Reformu Strateji Belgesi kapsamında (yani 2019 yılından itibaren) önemli reformlar hayata geçirildiği, ifade özgürlüğünün güçlendirildiği, hak arama yollarının genişletildiği, soruşturma evresinde tutuklama süresinin sınırlandırıldığı söyleniyor. Bir gerekçede, “Zamanında şunları yaptık.” demek, çok “siyasi mitingvari” bir söylem olduğu gibi, ifade özgürlüğünde yapılan “ilerici” hareketlerin 2013 yılında değil de, 2019’da başlatılması “Vatandaşlar pakette görsün.” söylemi tabii. Olsun, dünya devleti olmak kolay değil.
Peki neden bu kadar aynı numaralı paket var derseniz; bu yenilere, “Yargı Reformunun” 1. Yargı Paketi, 2. Yargı Paketi denmiş. 2012’de olanlar birer reform değil demek ki. Hâlbuki o dönem özel yetkili mahkemeler kalktı, Terörle Mücadele Kanunu’yla yetkili mahkemeler kalktı, sulh ceza hâkimlikleri geldi vs. Şimdi onlar reform olarak nitelendirilmiyor. “Devrim” deniyordu hâlbuki o dönem bu kanunlarımıza. Devrim kelimesi de ayağa düştü tabii. Şimdi bir futbol takımı teknik direktörü dörtlü savunmadan üçlü savunmaya geçince devrim yapmış oluyor. Olsun, şimdi bu yeniler devrim, takılmayalım.
Bu arada bir gariplik daha; Temmuz 2020’de kanunlaşan “3. Yargı Paketi” (ikinci olan), bazı kaynaklarda “2. Yargı Paketi” diye geçiyor. Arada gerçek “2. Yargı Paketi” kaçmış demek ki. Koronavirüs dolayısıyla herhâlde…
Gelelim yeni dönem yargı paketlerimizin bir kısım gerekçelerine. Örneğin 12.03.2024 tarihinde yürürlüğe giren 8. Yargı Paketinin genel gerekçesinde şunlar yazmış: “Ceza yargılamasında kabul edilen koruma tedbirleri, yargılama sürecinde bir cezalandırma aracı değil, soruşturma ve kovuşturmaların daha etkin bir şekilde yürütülebilmesi için kabul edilmiş tedbirlerdir. Bu tedbirlerin yanlış veya haksız uygulanması durumunda meydana gelebilecek zararların tazmini, hukuk devletinin bir gereği olarak benimsenmiş ve Yargı Reformu Strateji Belgesi ile İnsan Hakları Eylem Planında bu yönde faaliyetler belirlenerek, daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi oluşturulması amaçlanmıştır”.
Koruma tedbirlerini uygulamada sıkıntı olduğu ne güzel yazılmış. Belli bir yaşını almış insan olarak önerilerim olabilir ama, Yılmaz Tunç kadar adaletten anlamam. Sesli düşünüp, tutuklama yasağındaki üst sınırın artırılması, bazı suçlarda tutuklama kararı verilemeyeceğine dair düzenleme ve insanların bu vesile ile pata küte tutuklanmaması şeklinde önerimi iletebilirim. Ama iletmiyorum, cezaevi kantinlerini işleten ağabeyler, ablalar taş mı yesin?
Diğer bir husus, “daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi” vurgusu. Gayet yerinde bir vurgu. Biliyorsunuz bunlarda aşamalar var. İnsan haklarını korumak için yola çıkan sistem, İnsan haklarını koruyan sistem, insan haklarını daha da koruyan sistem, insan haklarını güçlü bir şekilde koruyan sistem, insan haklarını daha güçlü bir şekilde koruyan sistem, insan haklarını öyle böyle korumayan sistem. Biz şu anda insan haklarını daha güçlü bir şekilde koruyan sisteme geçiyoruz. Son derece önemli bir gelişme. Paketi hazırlayanların elllerine sağlık.
Son olarak; 10 yıldan fazla süre önce, 06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanunun koruma tedbirleri ile ilgili gerekçesine ise şunları yazıldığını söyleyerek aranızdan ayrılıyorum (malum, yeni adli yıl başladı): “Anayasanın 19 uncu maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, ceza muhakemesi işlemleri sırasında ihlalinin önlenmesi amacıyla, teklifte yapılan önemli bir düzenleme de gözaltı, tutuklama, arama ve elkoyma gibi koruma tedbirlerine başvurulabilmesi açısından ‘somut delil’ kriterinin getirilmiş olmasıdır. Bu şekilde bu koruma tedbirlerine soyut birtakım şüpheler nedeniyle başvurularak, kişi hürriyeti ve güvenliği ile mülkiyet hakkının zedelenmesinin önüne geçilecektir”.
Geçilememiş ne yazık ki. O dönem neden böyle bir düzenleme yapılmıştı, ne olmuştu o dönem, ileri yaşımdan kaynaklı olarak hatırlayamıyorum. Okuyucular onun yorumunu yaparlar muhakkak.
Merak etmeyin, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının zedelenmesinin önüne geçilecektir, bundan kimsenin şüphesi olmasın. “Üçüncü 6. Yargı Paketinde”, Yüce Rabbimizin izniyle, Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle inşallah…