31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerin sonuçları ile ilgili olarak kestirmeden söyleyeceğim şey, ülkenin hızlıca (daha da) sağcılaştığıdır.
Seçimin hemen öncesinde kaleme aldığım bir yazıda da seçimin sonuçları ne olursa olsun, hangi aktör “başarılı” olursa olsun, Türkiye’yi bir sağ cephenin beklediğini ifade etmiştim.[1]
Peki, AKP’nin seçimi kaybettiğinin ya da seçimi CHP’nin kazandığının ifade edildiği bir tabloda ülke nasıl sağcılaşmaya devam ediyor? Öncelikle, kazananı ve kaybedeni çok hızlı ilan etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Böylesi hızlıca yapılan saptamaların üzerine biraz düşünmek gerekiyor. Buradan sakın CHP’nin başarısının küçümsendiği sonucu çıkarılmasın. Ya da AKP’nin 2002’den beri ilk kez bir seçimden birinci parti olarak çıkamadığının üzerinden atladığım düşünülmesin. Bunların tümü önemli gelişmeler. Her şey bir yana, seçim sonuçları ile birlikte oluşan bu tablo toplumun “AKP karşıtı” kesimlerinde, bir moral üstünlüğü de sağladı. (Moral üstünlüğü hala devam ediyor mu, bu ayrı bir tartışma konusu tabii.)
Ama, yine de tekrar edeceğim: Ülke hızla sağcılaşıyor.
Seçimin sonrasında aceleyle yapılan bir diğer değerlendirme de sonuçların Türkiye’de siyasi ve hukuki normalleşmenin önünü açtığı yönünde dile getirilenlerdi. Kuşkusuz yurttaşlar baskıdan, otoriterleşmeden, yaşam tarzlarına müdahalelerden, ekonomik gidişattan ve daha bir dizi nedenden dolayı çok yorulmuş durumdalar. “Rahatlamak” ve nefes almak istiyorlar. Bu yurttaşlar için oldukça anlaşılabilir bir durum. Ama “normalleşme” yönünde yapılan değerlendirmeler siyasi özneler tarafından yapıldığında, politik olarak kabul edilebilir bir yaklaşıma sahip olmuyorlar.
Değerlendirmelerin “normalleşme” tespiti üzerinden yapılması, (farkında olarak ya da olmayarak) esasen “AKP’nin düzeni”ne razı olmak anlamına geliyor. Çünkü kökten bir müdahale olmadığı sürece esaslı bir değişiklik de olmayacaktır. Bunun yurttaşların aradığı “normalleşme” dahi olmadığı ise açıktır. En genel hali solda duran bu toplamı sağ cephenin bir parçası olarak nitelendirmek belki insaflı bir değerlendirme olmaz. Ancak dümenin tamamen sağa kırılmasına katkı sunduklarını rahatlıkla ifade edebiliriz. Daha da kötüsü, bu toplam “sol” seçmenin önemli bir kısmını peşinden sürüklediği için de ülke hızlıca (ve rahatça) sağcılaşmaktadır. Sağcılaşmaktan kastımızın “AKP düzeni” olduğunu eklemeye gerek var mı, bilemiyorum.
Aslında yukarıdaki paragrafta dile getirilenleri seçimin hemen ertesinde de ifade etmiştik. Şimdi, seçimin sonrasında AKP ile CHP arasındaki “diyaloglardan” bugüne, geldiğimiz noktaya bakınca, (ne yazık ki) haklılığımız ortaya çıkmaktadır. AKP (artık) seçimin kaybedeni değildir.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 41. sayısında okuyabilirsiniz.
[1] Yazının ilgili bölümü şu şekilde idi: Seçim sonuçları ne olursa olsun, hangi aktör “başarılı” olursa olsun, Türkiye’yi bir sağ cephenin beklediğini düşünüyorum. YRP ve HÜDA – PAR AKP’nin daha da sağından zorlamalarına devam edecektir. MHP ile BBP zaten AKP’nin yanında durmaya devam ediyor. Tüm bu partiler açısından AKP’ye rakip olmak ile ittifak olmak halinin bir arada olduğunu da söylemek gerekiyor. Asıl, bu “klasik” toplama CHP’nin TBMM’ye taşıdığı sağcı partileri ekleyebilirsiniz. Onlara kimse güvenmiyor. Zaten her durumda parsa toplama peşindeler. İYİP’i ise durduğu yer açısından artık konuşmaya gerek var mı, bilemiyorum. Yelpazenin “sol” tarafında ise, başkaları için olabilir ama, bizler için sürpriz sayılmayacak gelişmeler olası. CHP için artık rahatlıkla merkez sağ bir parti diyebiliriz. Kürt siyaseti ile liberaller ise önümüzdeki günlerin olası gündemleri ile birlikte hızlıca “iktidarın yanına” geçebilirler. Kuşkusuz sıraladığım bu toplamın tamamının bir arada “koalisyon” ya da yeni adı ile “ittifak” halinde duracağını söylemiyorum. Bu zaten mümkün değil. Ya da yeni oluşumlardan da bahsetmiyorum. Kastım esasen temel gündemlerde bir politik ortaklık hali. Fikir ve eylem birliği içinde hareket edilmesi. (Yazının tamamı için: https://yurtsever.org.tr/2024/secim-sonrasi-yazisi-527267/ , 29.03.2024.)