AKP Hukukunun Vazgeçilmezleri

2021 yılında Süleyman Soylu’nun, katıldığı muhtarlar toplantısında “‘Efendim şurada metruk bina var burada metruk bina var. Ama mahkeme kararı var yıkamıyoruz.’ Ya arkadaş sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin.”demiş olmasını bir “hukuksuzluğa teşvik ve hukuksuzluğun itirafı” olarak mı yoksa “AKP eli ile dizayn edilen yeni bir hukuk düzlemi” olarak mı yorumlamalıyız? İşte bütün mesele bu!

Denilebilir ki ne fark eder? Hepsi aynı kapıya çıkıyor. Hukuk tanımazlık tepeden tırnağa işliyor, ha öyle ha böyle!

Peki arada ya çok büyük bir fark varsa?

Tıpkı, “sen yap, hukuk arkadan gelir!” diyen kişinin yetkisi olmayan bir yurttaş ile bir bakan olması arasındaki fark gibi. Tıpkı, meselenin metruk bir binanın yıkılması meselesi ile bir ülkenin metruklaştırılmaya çalışılmasındaki fark gibi, tıpkı, arkadan hukuk gelse dahi uygulanması ile uygulanmaması arasındaki büyük fark gibi.

AKP’nin iktidarda olduğu 23 yıl boyunca, şekillendirmeye çalıştığı, istediği kaba sığdırmaya ve o kabın şeklini aldırmaya çalıştığı alanların en başında hukuk ve yargı alanı geldi. Denilebilir ki, işe buradan başlamadan devamı da gelmezdi ve gelemezdi.

“3 Y” ile mücadele edeceklerini belirterek iktidar olan AKP’nin, gelinen noktada yukarıda kısmen giriş yaptığımız kendi hukukunu inşa etme sürecini, “3 Y”nin yani yasak, yoksulluk, yolsuzluğu yeniden tanımlama süreci ile birlikte yürüttüğünü söylemek abartı olmayacaktır. Zira bu “3 Y”nin hukuk ile bağı, hukukun onlar ile bağından daha da büyüktür.

Başörtüsü yasağını dilinden düşürmeyen AKP’nin, “ileri demokrasi” söylemi ile, ülkeyi bir yasaklar cenneti hâline getirmesinde tuttuğu yol, önce hukuk tanımazlık olsa da, çok da uzun olmayan bir zamandan sonra yasak tanımında debelenmek yerine özgürlük tanımına yeni bir kifayet getirerek işin içinden sıyrılmaya çalışmak oldu. Nerdeyse bütün temel hak ve özgürlüklerden geriye, hak ve özgürlüklerin en başta temel olan yanlarını budamak, fiilen bu sürece yargıyı ve kolluğu ortak etmek, idarenin değişik ayaklarını da hızlandırıcı bir misyon ile yükleyerek, toplumu alıştırmaya çalıştı. Birçok örnek Hukuk Defterlerinin sayılarında analiz konusu olsa da sadece daha bu satırlar yazılırken, kız çocuklarının okul servislerinin ön koltuklarında oturmaması, okullarda yılbaşı etkinliği anlamına gelecek buluşmaların yapılmaması adlı adınca yasakların kapsamını genişletmek iken, AKP’nin bunu özgürlüklerin korunması olarak sunması artık yabancısı olmadığımız bir süreç.

Yoksulluk mu dediniz? AKP’nin yoksulluk ile mücadelesi, yoksullarla mücadelesidir. Zira sadece TÜİK verilerine göre bile kendinden önceki iktidarlara göre yoksulluk en çok AKP döneminde arttı. AKP’nin kendi dönemi içinde ise yoksulluk en çok son 3 yılda artmış oldu. AKP yoksullar ile mücadele ederken, kendi hukukunu şekillendirmede mertebe dahi atlamıştır. TÜİK’in ölçütlerini ölçmeye kalkmak beyhude bir çabadır, zira verilerin objektif yanı artık kalmamıştır. Yoksulların, işsizlerin, işçilerin talepleri “hukuka uygun” bulunmazken ve çoğunluğu fiilen engellenirken, güvenlik, istikrar gerekçeleri ile grevlerin yasaklanması, sadece sendikalı oldukları için işten atılan işçilerin yürüyüşlerinin zorbaca engellenmesi, örneğin Polonez işçilerinin çocuklarının gelecekleri ile tehdit edilmesi en son yaşanan örnekler arasındadır.

Yolsuzluğa gelince; yürütme ve yargı artık istisna değil, tam da merkezine yerleşmiştir ki, bu esaslı bir değişikliktir.

Gerek bu düzeneğin devamı gerekse de siyasi iktidarın ömrünü uzatmanın da bir gereği olarak, kendi hâline bırakılacak bir durum hiç olmadığı gibi, sigortanın sağlamlaşması için poliçe primlerinin arttırılması gerekecektir. İşte bu, memlekete ve halka yukarıda bahsedilenlerin haricinde, kayyumlar ve sonu gelmeyen “asrın davaları” olarak geri dönmektedir.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 42. sayısında okuyabilirsiniz.

print