Pandemiyle Mücadele Kapsamında Alınmış Olan Sokağa Çıkma Yasağı Tedbirinin Anayasallığı

I. Giriş

1 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak adlandırılan yeni koronavirüs (COVİD-19) salgını, John Hopkins Üniversitesi’nin derlediği bilgilere göre 14 Haziran tarihi itibariyle dünyada toplam 7.719.770 kişinin hastalığa yakalanmasına; bu kişilerden 427.798’unun ise ölümüne yol açmıştır. Henüz bilinen bir aşısının yahut tedavisinin olmadığı bu salgına karşı, devletlerce en çok kullanılan tedbirlerin başında ise bulaş riskini azaltmak amacıyla kullanılan sokağa çıkma yasakları gelmektedir. Şüphesiz bu yasaklar başta seyahat özgürlüğü olmak üzere birçok farklı temel hakka müdahale oluşturmakta ve beraberinde önemli anayasal tartışmaları getirmektedir. Bu yazıda tüm bu tartışmaları tüketmenin mümkün olmadığı göz önünde bulundurularak Türkiye’de uygulanan sokağa çıkma yasaklarının anayasaya uygunluğu tartışılacak ve bu konuda bazı önerilerde bulunulacaktır.

II. Sokağa çıkma yasaklarının Türk Anayasa Hukukuna göre anayasaya uygunluğu

Türkiye’de sokağa çıkma yasakları yakın dönemde ilkin, 2015 senesinde ülkenin Güneydoğu bölgesindeki illerde terörle mücadele kapsamında yaşanan çatışmalarda gündeme gelmiştir. Bugünkü sokağa çıkma yasaklarının hukuki rejimini tartışmak için evveliyatla o dönemki tartışmalara bakmakta fayda bulunmaktadır. Bu dönemde terörle mücadelenin yürütüldüğü birçok ilin valisi, İl Özel İdaresi Kanunu 11-c hükmüne dayanarak sokağa çıkma yasağı ilan etmişlerdir. Ancak söz konusu hükme bakıldığı zaman, kanunun valilere sokağa çıkma yasağı konusunda açık bir yetki verdiğinden söz edilememektedir. Oysaki temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının ancak kanunla yapılabileceğini söyleyen Anayasa’nın 13. maddesi sadece şekli anlamda bir kanunun varlığı ile yetinmemektedir; temel hak ve özgürlüklere müdahale eden kanunun bu yetkiyi açıkça vermesi ve öngörülebilir olması gerekmektedir. Bu hukuki duruma aykırı biçimde sokağa çıkma yasağı yetkisinin yorum ile çıkarılması ise, Anayasa’nın hiçbir kimse veya organın kaynağını anayasadan almayan bir yetki kullanamayacağı yönündeki 6. maddesine de aykırılık oluşturmaktaydı. İlaveten sokağa çıkma yasağı niteliği itibariyle, bir temel hakkın sınırlandırılmasını değil, o temel hakkın durdurmasını ifade etmektedir. 1982 Anayasası’nın 15. maddesinde düzenlenen temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının durdurulması, temel hak ve özgürlükleri sınırlamanın ötesinde ve onu aşan bir kavramdır. Anayasa Mahkemesi’ne göre de bir temel hak ve özgürlüğü ortadan kaldırmaksızın veya kullanılmaz duruma getirmeksizin bunlardan yararlanılmasının ertelenmesi, durdurmayı ifade etmektedir. Bir temel hak ve özgürlüğün kullanılmasının durdurulması ise olağan dönemlerde mümkün değildir. Bu durumda idarenin hukuken başvurabileceği tek yol ancak olağanüstü hal yahut sıkıyönetim ilanının ardından mülga 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’nun 3. maddesinin I. bendinde ve halen yürürlükte olan 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11/a maddesinde öngörüldüğü şekliyle sokağa çıkma yasağı ilan etmek iken, bu yola başvurulmamıştır. Bu şekilde uygulanan sokağa çıkma yasağına ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuruda talep edilen tedbir talepleri ise Mahkeme tarafından reddedilmiştir.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 24-25. sayısında okuyabilirsiniz.

print