Aşağı yukarı tüm meslektaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim gibi, bende de en az 4-5 adet ve sırf hukukçulardan oluşan Whatsapp grubu mevcut. Tabii bunların hepsini anlık takip edebilmek mümkün değil. Ayrıca konuşmalar arasına serpiştirilen fotoğraf ve video paylaşımlarını da bulunduğum ortamlardan kaynaklı olarak hemen açıp izleyemiyorum. Açıkçası birçoğunu merak da etmiyorum.
Bazen avukatlardan gelen paylaşımları müteakip grubun diğer üyeleri fotoğrafa veya videoya ciddi şekilde tepkiler veriyor; “böyle bir şey olabilir mi”ler, “sözün bittiği yerdeyiz”ler, “kimse bana hukuk devletinden bahsetmesin”ler havada uçuşuyor. Esasında bu yorumlara muhatap olan fotoğraf ve videolara özellikle bakmıyorum, zira “böyle bir şey” olabileceğini ve olabildiğini, sözün bittiği yeri geçeli çok olduğunu, hukuk devletinden bahsetmemenin o fotoğraf ve videodan başlamadığını gayet iyi biliyorum. Yani “Hüsnü Bey, Allah aşkına böyle bir şey olabilir mi?” sorusuna “olamaz mı?” diye soru ile cevap veriyorum.
Ancak bir Whatsapp grubunda görmemle birlikte, tıklamadığım için soluk gözüken, ancak daha sonra Twitter’da rastladığım ve solukluğu ile mukayese ettiğimde aynısı olduğunu tahmin ettiğim bir celse zaptı ile ilgili “böyle bir şey olabilir mi”ler Twitter merciinde de havalarda uçuştuğundan, tıklayayım şu fotoğrafa dedim, artık merak etmiştim.
Son sayfası görülen ve taraf bilgileri silinen bir celse zaptında, bir asliye hukuk hâkiminin davalıyı, kendisine hakaret ettiği için tutukladığını gördüm. Hatta paylaşıma yapılan yorumlara göre, davalı bir de avukatmış. Hemen meslektaşlarımız tepkilerini sosyal medyada ortaya koydular: “Olur muymuş öyle bir şey?” Hemen cevap vereyim, “olur”.
HMK m.151/3’e göre; “Mahkemenin düzenini bozan eylem veya mahkeme huzurunda söylenen uygun olmayan söz veya davranış, ayrıca bir suç oluşturuyor ise bu durum bir tutanak ile Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir ve gerekiyorsa, avukatlar hariç, fiili işleyenin tutuklanmasına da karar verilir”.
Şimdi hemen, “davalı avukatmış, nasıl tutuklayabilir” diye düşünmeyin. Her ne kadar HMK m.151 üç fıkradan oluşsa da, duruşma zaptına göre hâkim bu kararını HMK m.151/4’ten vermiş. Herhâlde hâkimimizin kanununda HMK m.151’i anlatan sayfa 3. fıkrada bitiyordu ve hâkimimiz, “mutlaka bir sonraki fıkrada avukatların da tutuklanabileceği bir hâl vardır” diye düşündü ve sayfayı çevirmeyi o an için yorucu buldu.
Bir başka ihtimalle, HMK m.151/3’te yer alan “gerekiyorsa” ibaresi hâkimimiz için yeterliydi ve artık şahsın tutuklanması gerekiyorsa gerisi teferruattı; “3” yerine “4” yazılması da kâtip hatasıydı (hangimiz bu hatayı yapmıyoruz ki). Bu ihtimal daha mantıklı, başka bir ihtimal de aklıma gelmedi.
Duruşma zaptına rastlarsanız eğer, ilginçlik sadece HMK m.151/4’ten ibaret değil. Zabıttan, hâkimin davalı lehine karar verdiği de anlaşılıyor. Ancak davalı bu karardan sonra (veya önce) “istifa edin”, “kafana göre yazıyorsun”, “sizi hâkim yapanlara beddua ediyorum” demiş ve hâkimi kızdırmış ki, bu sözler suç oluşturmasa bile hâkimimiz, “madem bana HMK tutuklama yetkisi tanımış, evrakı Başsavcılığa göndermeme de gerek yok, avukat da esasen asil olarak bulunuyor, tutukluyorum arkadaş” diye düşünerek, herhangi bir suç işlemeyen bedduacı davalının tutuklanmasına karar vermiş.
Yine de ihtiyatlı davranarak meslektaşlarıma, “böyle bir şey olabilir mi” diye değil ama, “gerçekten böyle bir şey olmuş mu” diye sordum. Olduğunu söylediler. Hatta Asliye Hukuk Hâkiminin bu tutuklama kararı üzerine, Baro yöneticileri müdahale etmiş ve karar geri alınmış. Ancak sonuçta Asliye Hukuk Hâkimi, HMK m.151/3’ten “gerekiyorsa” kaynaklanan yetkisini bu şekilde kullanmış gözüküyor. Zaten bizim insanımıza herhangi bir konuda yetki ver, ucunu da “gerekiyorsa” diye aç, kesin gerekiyordur onun için. Yani bir şeyin sırf gerekmesi yeterli; duruşma sırasında suç işlenip işlenmediğinin ve istisnai durumların önemi yok.
Son dönem yaşananlar da, “kanuni düzenleme uyarınca böyle yorum yapılabilir efendim, ne olmuş yani”lerle normalleştirildiği için, internet sitesi kapatmalar, tahliye olanları cezaevinden çıkartmayıp tekrar tutuklatmalar da mutlaka o kararları verenler ve verdirenler için “gerekiyordur”. Anlayışlı olmak lazım.
Celse zaptında, “tutuklanmasına” ibaresinden sonra itiraz mercii sulh ceza mahkemesi olarak gösterilmiş ve sulh ceza mahkemeleri kaldırılalı 6 (altı) yıl olmuş ama olsun, “gerekiyorsa” tekrar açılır.
Bu düşüncelerimden sonra ilgili Whatsapp grubuma döndüm ve celse zaptına ilişkin fotoğrafın üzerinden 2 gün, 516 yorum geçmesine rağmen, parmağımı hemen o fotoğraf altına iliştirilen “Böyle bir şey olabilir mi? (Kızgın Surat Kızgın Surat Kızgın Surat)” mesajı üzerine getirip sağa çekmek suretiyle bu soruyu yanıtladım: “Gerekiyorsa olur”…