Yazımızdaki konular, esasen son 30 yılın tartışmalarını içerse de, avukatlık şirketi bağlamında ilk kez bir araya gelme imkanı buldu. Yazımızdaki önermelerin, ayrı birer yazı konusu olduğunun farkındayız. Bu yazıyı, genel duruma bir bakış, hukuk alanının liberalizasyon değerlendirmesinin bu bağlamdaki “antresi”[1] olarak görebiliriz.
Avukatlık ve daha geniş olarak hukuk alanı üzerinde kopartılan fırtına, aslında son 20 yılın ürünü değil ve hatta sadece Türkiye’ye özgü değil; liberalizmin kamuculuğa üstünlük sağladığı süreçte diğer alanlar piyasacılığa yenik düşerken, hukukun “imtiyazlı” kalabilmesinin mümkün olmadığını gördük. Ancak bunun anlaşılabilmesi için -herkes için olmasa da- zamana ihtiyaç vardı; işte o zaman artık doldu. Hukuk ve hukukla ilgili her nokta, piyasacılığın tam kontrolü altına alınma tehdidiyle karşı karşıya geldi. Bu tehdidi zamanında görmeyenlerin başında, “hukukla iştigal edenler” geliyor. Bu traji-komik bir durum olsa da, bazen mesleki deformasyonun, ideolojik yanılgılara neden olabileceğini biliyoruz. İşte bu yazımızda, hukukun, liberalizme -daha özelde neoliberalizme- tam boy tesliminin önemli bir yöntemini, “avukatlık şirketini” değerlendireceğiz. Avukatlık şirketi, hukuk süreçlerinin piyasaya açılmasının bir aracı ve yöntemi olarak kullanılmak üzere modelleniyor. Böylece sağlık[2] ve eğitim gibi hukuk da tam olarak ticarileştirilebilmiş olacak; en azından yönetenlerin beklentisi bu yönde.
Liberalizmin uluslararası anlaşmalar ve kurumlar eliyle müdahalesi
Uluslararası alanda çok taraflı ticaret sisteminin hukuki temeli önce Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması[3] (GATT 1947) sonra da 1994 yılında imzalanan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Anlaşması[4] ve ekinde yer alan Anlaşmalar (DTÖ Anlaşmaları) tarafından belirlenmektedir[5]. Bu uluslararası anlaşmalar ve bunları uygulayan kurumlar aracılığıyla, liberal ekonominin, tüm taraf ülkelerin ekonomilerini teslim almasının zemini oluşturulmuştur. Taraf ülkelerde, yabancı sermaye lehine korumacılığın önlenmesi, eşit rekabet koşullarının yaratılması ve eşit rekabet koşullarının yaratılmasına yönelik beklentilerin korunması amaçlanmıştır.
Avrupa Birliği’nde liberalizasyon sürecinde ortaya konulmuş önemli hedeflerden birinin de, AB üyesi ülkeler arasındaki hizmet ticareti ve teşebbüslerin “hukuk hizmetleri pazarına” erişimi önündeki engellerin kaldırılması olduğu düşünüldüğünde[6], Dünya Ticaret Örgütüyle AB’nin ajandaları arasındaki benzerlik ve uyum görülecektir. Aslında her şey sermayenin özgür dolaşımı üzerine kuruludur. Kanun koyucudan beklenen de buna elverişli yasal zeminin oluşturulması ve devamlılığının sağlanmasıdır.
AB bünyesinde neoliberalizm, hukuk ve özelde avukatlık mesleğini 30 yılı aşkın süre içinde büyük ölçüde dönüştürdü. AB sınırları içinde, bazı örnekler dışında, avukatlar şirketleşti, müvekkilleri de çoktan müşteri veya tüketici (consumer) hâline geldi. Bireysel avukatlık ilk ve radikal şekilde avukatlık ortaklığı modeliyle dönüştürülmeye başlandı. Her ne kadar avukatlık ortaklığı, masum ve kabul edilebilir tarafları olan, birlikte çalışabilme modeliyse de, ticarileşmenin ilk adımları, Türkiye’de de avukatlık ortaklığı içinde geliştirildi[7]. Avukatlık ortaklığının geçmişi Fransa’da 1972 yılına uzanmaktadır; ama Fransa’da avukatlık, bugün avukatlık mesleğinin organizasyonuna dair 1992 tarihli bir Kararname’ye göre yapılmaktadır[8]. İngiltere’de de avukatlık şirketi modeli, 1992 tarihinde yürürlüğe giren yasal bir düzenlemeyle yapılmaktadır. Almanya’da ise Bayern Eyalet Mahkemesinin 24.11.1994 tarih ve 3 ZBR 115/94 sayılı kararı ile avukatlık mesleğinin limited şirket modeli üzerinden yapılabileceğine karar verilmiştir. Daha sonra, 1998 yılında, Alman Federal Avukatlık Kanunu’nda yapılan değişiklikle birlikte, avukatlık mesleğinin limited şirket modeliyle yapılabilmesinin yasal alt yapısı oluşturulmuştur[9]. Böylece; 1990’lı yıllarla birlikte AB ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve pek çok ülkede avukatlık şirketinin yerleşiklik kazandığını görüyoruz.
Türkiye’de avukatlık şirketi modeline ilişkin ilk tartışmalar
1997 yılında Adalet Bakanlığı tarafından “Avukatlık Kanununa Bazı Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı” hazırlanmış, bu Tasarı Bakanlar Kurulu tarafından benimsenmiş ve TBMM’ye sevk edilmiştir[10]. Söz konusu Tasarıda sadece Avukatlık Kanununun 44. maddesi ile ilgili yeni düzenlemelere yer verilmiş ve bununla “Avukatlık Şirketinin” kurulabilmesinin zemini oluşturulmak istenmiştir[11].
Şirketleşmenin avukatlara uluslararası rekabet gücünü sağlayacağı, Türkiye-AB ilişkilerinin şirketleşmeyi gerekli hâle getirdiği, liberal ekonomilerde mali sürekliliği ancak avukatlık şirketlerinin sağlayabileceği, avukatlık mesleğinde uzmanlaşmanın ise şirketleşmeyi zorunlu hale getirdiği vb. görüşler, 1990’lardan beri avukatlık şirketi modelini savunanların dile getirdiği argümanlar oldu[12]. Oysa diğer taraftan avukatlık şirketinin ticari bir gaye gütmeyeceği, bu şirket modelinin sadece adının şirket ama kendisinin ticari olmayan bir birlikte çalışma modeli olduğu argümanlarının, taban tabana zıt olduğunu görmek zor değildi. Bu konu, bağımsız bir yazı konusu olduğundan, detaylarını tartışmayı bir başka yazıya bırakıyoruz.
Türkiye’de avukatlık ortaklığının uygulamaya girmesi
Avukatlık ortaklığı, 02.05.2001 tarih ve 4667 sayılı Kanun ile 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 44. maddesi değiştirilmek suretiyle, uygulamaya dahil edilmiştir[13]. Avukatlık ortaklığının ayrıntıları ise 25.11.2001 tarihinde Türkiye Barolar Birliği’nce hazırlanan “Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliği’nde” düzenlenmiştir. Avukatlık Kanunu’nun muhtelif maddeleri[14] ve Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliği’nin çeşitli maddelerinde[15] yer verilen Avukatlık Ortaklığı Tip Ana Sözleşmesi, TBB tarafından uygulamada birliği sağlamak amacıyla hazırlanmış ve yayınlanmıştır. Bununla birlikte, gerek Kanun ve gerekse de Yönetmeliklerde avukatlık ortaklığının hukuki statüsü tam olarak belirlenmemiş, Türk hukukunda var olan diğer ortaklık türleri ile de ilişkilendirilmemiştir[16].
Avukatlık şirketinin, 2014 tarihli Avukatlık Kanun tasarılarıyla düzenlendiği, güncel hâli
2014 yılındaki Avukatlık Kanun Tasarısının 62. maddesinde avukatlık faaliyeti yürütmek üzere anonim veya limited şirket kurulabileceği hükmüne yer verilmiş[17], Tasarının devam eden maddelerinde avukatlık şirketinin diğer hükümleri düzenlenmiştir. Böylece; 1997 tarihli Tasarıdaki şirket modeli, 2014 yılındaki hükümet tarafından da sahiplenilmiştir.
Yargı Reformu Strateji Belgesi
Hükümet partisinin, kıta Avrupası hukuk ve adalet örgütlenmesi modelinden Birleşik Krallığın temsil ettiği anglo-sakson hukuk ve adalet örgütlenmesi modeline yaklaştırıldığını anlıyoruz. Zaten Yargı Reformu Strateji Belgesinin[18] “Adalet Sisteminin İşleyişine İlişkin Temel Perspektif” başlığının altında, 35. paragrafta şu ifadeyi görüyoruz: “Türk hukuk sistemi, Kıta Avrupası hukuk sistemi içerisinde yer almaktadır. Bu hukuk sistemi ile Anglo-Sakson hukuk sistemi arasında etkileşim giderek artmaktadır. Bu nedenle, başta Avrupa Konseyi’nin ilkeleri, AB müktesebatı ve uygulamaları olmak üzere farklı hukuk sistemlerinden iyi uygulama örnekleri dikkate alınarak hazırlanan Belge’de, dünya genelinde var olan eğilimin izleri görülecektir.” Bu hat değişikliğinin kalıcı mı yoksa faydacı bir yaklaşımla konjonktürel mi olduğunu, önümüzdeki yıllarda göreceğiz. Bununla birlikte işe yarayan yöntem ve araçların toparlandığı bu modelin eklektik olduğuna şüphe yok. AB ülkelerinin yıllar geçtikçe sosyal devlet modelinden ve bunun olmazsa olmaz unsuru, motivasyonu olan kamu yararı veya kamu hizmeti anlayışından piyasa merkezli, rekabeti öne çıkartan, hizmet alan yerine müşteriyi koyan anlayışı benimseyerek, liberalizmin güçlü savunucusu İngiltere’ye (daha doğru bir ifadeyle “Birleşik Krallık’a”) yaklaştığını görüyoruz.
Hukuk alanının ticarileştiği yerde, artık rekabetçi piyasa yapısının oluşturulacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Zaten Rekabet Kurumu’nun, AB’deki bazı rekabet otoriteleriyle benzer şekilde, avukatlık mesleğini ticari bir iş ve avukatlar ile birliklerini de teşebbüs (ticari özne) olarak değerlendirdiğini biliyoruz. Rekabet Kurulu 2003 yılında Türkiye Barolar Birliği’nin avukatlık asgari ücret tarifesi ile işyerlerinde istihdam edilen avukatların ücretlerinin belirlenmesi iddiasına yönelik bir ön araştırma yürütmüştü. Rekabet Kurulu, TBB’nin ücret tarifesini, rekabet ihlali olarak değerlendirmişti[19]. Ancak Rekabet Kurulu’nun bu yazıyı ilgilendiren kısmı, avukatlar ve birliklerini ticari özneler, avukatlık faaliyetini de ticari bir iş olarak görmüş olmasıydı.
Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde yer alan “Adalete Erişimin Kolaylaştırılması ve Adalet Hizmetlerinden Memnuniyetin Artırılması” (madde 6) ile “Adalete erişim imkânlarının artırılması hedefi doğrultusunda hukuki himaye sigortasının geliştirilmesi sağlanacaktır.” (Madde 6.7) hedefleri, hukuk alanının liberalize edilmesi ve ticarileştirilmesi noktasında fikir vermektedir.
Hukuki himaye sigortası
Hukuki himaye sigortası veya genel hukuk sigortası, prim ödenmesi karşılığında, ilgili poliçe kapsamında düzenlenmiş olan dava türlerinde ortaya çıkacak olan yargılama giderleri ve avukatlık ücretlerini ödemeyi, ayrıca varsa diğer edimleri de taahhüt ettiği sigorta türüdür. Genel Hukuk Sigortası, bireysel olarak satın alınabilecek sigortadan farklı olmak üzere isteğe bağlı değildir[20]. Bu sigorta türünün, “alametifarikası” primlerin kaynaktan kesilecek olması ve prim tahsilatının bir yöntemle garantiye alınacak olacaktır. Genel hukuk sigortasının bu finansman modeline gelecek itirazlara verilecek cevap da hazır; Anayasanın 36. maddesinde yazılı hak arama özgürlüğü ve AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenmiş olan adil yargılanma hakkının gereği olan adalete ve hukuk hizmetlerine kolayca ulaşabilme olanağının, ancak genel hukuk sigortasıyla sağlanabilecek olması! Oysa bu hakların temininin, sosyal devlet olmanın gereği, devlet tarafından finanse edilmesinin önünde hiçbir engel olmadığını biliyoruz.
Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde, hukuki himaye sigortasının geliştirilmesi hedefine yer verilmiştir. Adalet Bakanlığı’nın 2019’da yayınladığı 2018 yılı faaliyet raporunda Bakanlığın hukuki himaye sigortasıyla ilgili çalışmalarını büyük ölçüde tamamladığını, bununla birlikte konunun belki de en önemli ilgilisi olan Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın gerekli düzenlemeleri yapmaması nedeniyle, hukuki himaye sigortasının hayata henüz geçirilemediği belirtilmiştir. Demek ki; avukatlık şirketi modelinin “finansman” yöntemlerinin başında gelen, hukuki himaye sigortası hayata geçirilebildiğinde, avukatlık şirketlerinin kurulabilmesini sağlayan 2014 tarihli Avukatlık Kanunu yasalaşabilecek, şirketler dönemine geçilebilecektir. Avukatlık şirketinin, ticari gaye gütmeyeceği ve bu şirket modelinin kendi kendini finanse edeceği gibi bir “saflık” içinde olmayalım. Hukuk alanı, hizmetlerin “alım-satımı” açısından liberalize edilecek, bu yapılırken avukatlık şirket modeline özel bir önem atfedilecektir. Avukatlık şirketleri ve bunların içinde olacağı her tür ilişki ağı ve etkileşim sayesinde, hukuk hizmetleri alanına olabildiğince piyasa kurallarını hakimiyeti sağlanacaktır. Böylece; hukuk hizmetleri alanında rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturulabilecek, bunun içinde de avukatlık mesleği tam olarak ticarileştirilmiş bir meslek haline getirilecektir.
Avukatlık Kanun Tasarısı’nda düzenlenen avukatlık şirketi
2014 tarihli Tasarının 3. Bölümünde, 62-67. maddelerinde, Avukatlık Şirketini düzenlenmektedir. Tasarının 62. maddesinde “Avukatlık faaliyeti yürütmek üzere anonim veya limited şirket kurulabilir” düzenlemesiyle artık avukatlık ortaklığından daha “farklı” bir model getirildiğini, şeklen dahi anlayabiliyoruz. Aynı maddede her ne kadar, “avukatlık şirketinin çalışması meslek çalışması olup, ticari faaliyet sayılmaz. Bu nedenle, ticaret ve sanayi odalarına kayıt zorunluluğu getirilemez” denilse de (madde 62/4), ticari faaliyetin tek ve asıl ölçütünün ticaret ve sanayi odalarına kayıt unsuru olmadığını biliyoruz. Bir işin ticari iş olup olmadığını değerlendirirken, asıl olarak “ticari amaçla gerçekleştirilen faaliyetlerin” bu kapsamda olduğu kabul edilmelidir. Bu anlamıyla, “kazanç sağlamaya yönelik faaliyetler”in ticari iş olarak nitelendirilmesi gerekecektir[21]. Kaldı ki içtihatlarda, ticari işin tespitine yönelik tek kriterin Türk Ticaret Kanunu olmadığı da görülmektedir[22]. Sonuç olarak; avukatlık faaliyeti için dahi olsa, şirket organizasyonu ve faaliyetinin olduğu bir yerde kazanç gayesi olmaması düşünülemez. Kaldı ki aynı maddenin 5. fıkrasında, avukatlık şirketinin, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret siline tescil edilme şartı getirilmiştir. Bu hâliyle Kanun dahi kendi içinde, avukatlık şirketinin ticari bir kişilik olmadığı konusunda ikna edici değildir.
Tasarının 63/1. maddesine göre avukatlık şirketi ortağı sadece avukatlar olabilecektir. Ancak avukatlık hizmetleri alanının bu liberalizasyon süreci, sadece avukatlara “bırakılamayacak” kadar büyük bir “pazar” yaratacaktır. Sağlık ve eğitimde olduğu gibi, bu pazarda da yatırımcı ve kazananın sermaye kesimi olacağını öngörmek zor değildir. Kaldı ki hukuk alanını önceki yıllarda liberalize etmiş bazı ülkelerde, avukatlık şirketlerinin ortağı olmak için avukat olma şartı aranmamaktadır. Örneğin İngiltere’deki “Knights Solicitors” şirketi, avukat olmayan bir ortağın (gerçek kişi veya tüzel kişi) bünyesine katılması sonrasında cirosunun 5 ve kârının da 10 kat arttığını ilan etmiştir. ABD ve Avustralya’da da benzer örnekler bulunmaktadır. Türkiye’de, belirli bir sermaye oranında tutulsa dahi avukat olmayan bir ortak, diğer bir anlatımla bir yatırım, hukuk hizmetlerinde esaslı bir değişikliğe neden olabilecektir. Dolayısıyla, “adaletin tecellisi” güçlü avukatlık şirketi tarafından temsil edilebilme olanağına endekslenecektir.
Tasarının 63/3. maddesi, avukatla müvekkili arasındaki hem fiziki hem duygusal bağı ortadan kaldırmaktadır. Maddenin düzenlemesine göre vekâletnameler şirkete düzenlenecek, böylece şirket vekâlet ilişkisinin tarafı olacaktır. Sonra da şirket, iş veya davayı takip edecek avukata yetki belgesi vermek suretiyle, vekalet ilişkisini münhasıran yürütecektir. Avukatlık hizmeti, müvekkille vekil arasındaki birincil ilişkiye dayanır; vekalet akdinin aslı budur, tevkil istisnasıdır. Bu birincil vekalet ilişkisi ortadan kaldırıldığında, artık avukatlık hizmetinin içeriği değiştirilmiş olacaktır. Bunun, bugün verilen vekaletin bir yetki belgesiyle bir başka meslektaşın yetkilendirilmesiyle karıştırılmaması gerekir. Her şeyden önce bu hukuki işlemin yani vekalet akdinin tarafları avukatın bizzat kendisi ve müvekkilidir. Oysa Tasarının 63/3. maddesi yürürlüğe girdiğinde, müvekkilin asıl muhatabı bir şirket olacaktır. İnsan unsurunun ortadan kaldırıldığı bu hizmetin bir başka adı olabilir; ama onun içeriği -yüzlerce yıl içinde gelişmiş- avukatlık hizmeti olamayacaktır.
Tasarının 64. maddesi kapsamında, avukatlık şirketi, amacı doğrultusunda mal edinebilecektir. Avukatlık şirketinin taşınmaz, motorlu taşıt vb. edinebilmesinin önünde bir engel gözükmemektedir. Böylece, zenginleşen, ekonomik karşılığı müvekkil çevresinden ibaret olmayıp, demirbaş defterinin kalınlığıyla ölçülebilen avukatlık şirketleri ortaya çıkacaktır.
Tasarının 66. maddesine göre sadece avukatlık şirketleri, yurt içinde veya ilgili ülke mevzuatının uygun olması halinde yurt dışında şube açabilecektir. Tasarının bu maddesinin de yasalaşması hâlinde, Avukatlık şirketlerinin her bir baronun olduğu şehirde kurulabilecek olması, bunu yapabilmiş şirketlerin ciddi bir baskı unsuru olabilmesi sonucunu da doğuracaktır. Sözü edilen Avukatlık ve Hukuk Şirketi 81 şehirde belki de binlerce çalışanı olan bir yapı olacaktır ki, pek çok baronun -hem de kendi şehrinde- sahip olduğundan daha fazla etki alanına sahip olabilecektir. Her şehirde faaliyette bulunacak bu denli güçlü bir avukatlık şirketi, kendi bünyesinde çalışan avukatlar, adliyelerdeki tüm meslek grupları, faaliyetini yürüttüğü alandaki diğer tüm muhatapları, “rakipleri” üzerinde, “olmaması gereken” bir etki yapabilecektir.
Tasarının 72. maddesinde, avukatlık bürosunda, faaliyetin yürütülebilmesi bakımından ihtiyaç duyulan yardımcı elemanlar çalıştırılabilir denilmektedir. Böylece; şirket işleyişinin sağlanabilmesi için gerekli tüm istihdamın önü açılmıştır. Bu yardımcı elemandan sadece mali müşavir ve tercümanı değil aynı zamanda reklam, satış-pazarlama elamanlarının da istihdam edilebileceğini anlayabiliriz.
Nihayet; Tasarının 74. maddesi “Reklam ve tanıtım” başlığını taşımakta, bu konuyu düzenlemektedir. Madde 74/1 gereğince, avukatlık (şirketinin) faaliyetinde reklam ve tanıtım yapılabilmesinin önündeki engel kaldırılmaktadır. Reklam ve tanıtım yapabilmenin iş alabilmekten, dosyanın kaderine etki edebilmeye kadar bir yığın soruna neden olabileceğini görmek zor değildir. Reklam ve tanıtım, bazı örneklerde, olanı olduğundan başka veya fazla gösterebilme “becerisidir”. İşte bu illüzyonun hak-hukuk-adalet üzerindeki etkisi yıkıcı olabilir. Reklam yapabilecek olmanın ayrıca diğer avukatlar karşısında kaçınılmaz şekilde haksız rekabet zemini yaratacağını biliyoruz. Fikri Sınai Hukuk Mahkemelerindeki haksız rekabet dava listelerine avukatların ve avukatlık şirketlerinin dahil olması, hukuk dünyamızda bir ilerleme sağlamayacaktır. Hiç değilse, reklam ve tanıtım faaliyetinin, bütçesi geniş olan Avukatlık Şirketlerinin lehine işleyeceği açık değil midir?
Tasarı, yine avukatlık şirketin bir başka “olmazsa olmazını” getirmektedir; 72. maddede yazılı olduğu üzere artık TBB’den uzman avukatlık unvanı alınabilecektir. Tasarının bu düzenlemesi de avukatlar arasında haksız rekabet yaratacak ve müvekkillerde bazı örneklerde yanılgıya neden olabilecek sonuçlar doğurabilecektir. Ama zaten avukatlık şirketinin, reklam ve tanıtım yaparak kendisini “pazarladığı” bir yerde, uzman avukatlığın yaratacağı etki önemsiz kalır diyebilirsiniz.
Sonuç olarak; liberalizm, nihayet hukuk alanını da piyasaya devretmeye hazır. 1990’lı yılların hükümetleriyle, hatta adında “sol” geçen siyasi partilerle, 2000’li yılların ve halen hükümet eden siyasi partilerin ekonomi politikaları arasında fark olmadığını, bu avukatlık şirketi örneğinde de görüyoruz. Anlaşılan o ki; TBMM’den geçtiğinde, liberalizmin değişmeyen “kâr yasası”, hukuk alanını da baştan aşağı düzenleyecek. Avukatlık şirketlerinin kurulup, yaygınlaşmasının içinde olduğu bu liberalizasyon, sadece avukatları ilgilendirmeyecek, hatta belki de en fazla toplumu ilgilendirecek, adalet anlayışını tartışmalı hâle getirecek.
Adaletin de -tüm kurumlarıyla birlikte- alınır satılır olduğu bir dünyanın mümkün olduğunu hayal edenler var! Bunun karşısına sadece avukatların değil, toplumun kadim adalet arayışının çıkmasından başka kurtuluşumuz var mı?
[1] Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre antre, Fransızca “entrée” kelimesinden gelmektedir. Antre, yapıların giriş kısmında bulunan, bölüme verilen addır.
[2] Türkiye Sağlık Raporları için bkz. Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, https://halksagligiokulu.org.
[3] GÜZELSARI Selime, Küresel Kapitalizmin “Anayasası”: GATS, Praksis, sayı 9, İstanbul, 2011, s. 117 vd.
[4] Türkiye’nin DTÖ’ye katılımına yönelik Bakalar Kurulu kararı 25 Şubat 1995 tarih ve 22213 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
[5] Daha ayrıntılı bilgi için bkz. GÜZELSARI Selime, Küresel Kapitalizm ve Devletin Dönüşümü, Türkiye’de Mali İdarede Yeniden Yapılanma, AÜ, SBE, SBKY ABD, Doktora Tezi, Ankara 2007, s. 154 vd.
[6] Kişilerin, Hizmetlerin ve Sermayenin Serbest Dolaşımı, madde 46 vd., Avrupa Birliği Antlaşması ve Avrupa Birliğinin İşleyişi Hakkında Antlaşma, https://www.ab.gov.tr/files/pub/antlasmalar.pdf.
[7] Yabancı avukatlık bürolarının Türkiye’de çalışmasına izin verilmesi hakkında bkz. Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliği, md 7/e, RG. 25.11.2001/24594.
[8] 27.11.1991 tarihli 1197 sayılı Kararname.
[9] ARSLAN İbrahim/ÜNAL Mücahit, Avukatlık Ortaklığının Diğer Ortaklık Türleri ile Karşılaştırılması ve Hukuki Niteliği, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 16, Sayı 1, Yıl 2008, s.51.
[10] Aynı Tasarının, takip eden 21. Dönemde bu kez Demokratik Sol Parti tarafından oluşturulan ve Başbakanlığını Bülent ECEVİT’in yaptığı koalisyon hükümeti tarafından yine TBMM gündemine getirildiğini görüyoruz. Tasarı için bkz. https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem21/yil01/ss413m.htm.
[11] FERAH Hüseyin Avni, Avukatlık Şirketlerinin Kuruluş Tartışmaları ile İlgili Bir Değerlendirme, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1998/1, s.73.
[12] FERAH, s.74.
[13] https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k4667.html.
[14] m.44, m.95, m.121.
[15] m.5, m.8, m.10, m.12.
[16] ARSLAN/ÜNAL, s.49.
[17] https://www.barobirlik.org.tr/dosyalar/duyurular/adaletbakanligiavukatlikyasasi.pdf.
[18] https://sgb.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/23122019162931YRS_TR.pdf.
[19] Dosya Sayısı: 2003-4-145, Karar Sayısı: 03-73/876 (a)-374, Karar Tarihi: 13.11.2003, https://www.rekabet.gov.tr/tr/Kararlar?sayfaAdi=&YayinlanmaTarihi=&PdfText=&KararTuruID=&KararSayisi=&KararTarihi=13%2F11%2F2003.
[20] Sağlıkta Dönüşüm Reformu kapsamında genel sağlık sigortasının finansman modelleri için bkz. https://hasuder.org.tr/.
[21] GÖKTÜRK Kürşat, Ticari İş Kavramı, Sınırlandırılması ve Faiz Meselesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XIX, Y. 2015, Sa. 2, s.6.
[22] Aktaran GÖKTÜRK s. 6, Ticari işin günlük anlamıyla kullanımına yargı kararlarında da tesadüf etmek mümkündür. Mesela “…Gerçekte de Ticaret Kanununda öngörülmüş işler hukuki yapıları itibariyle ister ticari iş niteliğinde olsun, ister olmasınlar, Ticaret Kanununda düzenlendikleri için ticari iştirler…” cümlesinde bahsi geçen ilk “ticari iş” kavramının, günlük anlamıyla kullanıldığını kabul etmek gerekir. Bkz. HGK 17.02.1999, E. 1999/19-73 K. 1999/106 sayılı ilamı (Kaynak: Corpus içtihat programı).