Malum; adli tatil bitti, duruşmalar başladı. Bize Mart ayında söylenen “sıcak hava virüsü öldürüyormuş/azaltıyormuş” haberleri ve daha sonra bir kısım “yakışıklı unvanlı” otorite tarafından ortaya atılan “Eylülde virüs tamamen bitecek” sözleri gerçek olsaydı, Eylül ayında efendi gibi dosyalarımızı, çantamızı, cübbemizi alıp huzur içinde duruşmalarımıza girecektik. Şimdi ise; efendi gibi dosyalarımızı, çantamızı, cübbelerimizi alıp huzursuzluk içinde duruşmalarımıza giriyoruz. İşin sadece İstanbul boyutu da yok; ben de dâhil birçok meslektaşım, İç Anadolu Bölgesi benim, Ege Bölgesi senin, kıyılar CHP’nin, duruşmalara giriyoruz, gireceğiz, girmek zorundayız.
Maskeyle zaten tanınmıyoruz ama, olur da göz göze gelir, bir meslektaşı tanırız diye korkarak ve yere bakarak yürüyoruz adliyelerde. Bir keresinde duruşmaya yetişmeye çalışıyorum, karşı blokta sigara içilen yerden çıkmış, belli ki sigarasını yeni içmiş bir meslektaşım, 100 metre öteden sesleniyor bana. Yani bir futbol sahasında kaleci, diğer kaleciyi orta saha da kalabalıkken takım elbise ve maskeyle görüp “Hüsnü n’aber üstadım ya” diye bağırıyor. “İleride hatırlatırsa ‘duymadım’ derim” diyerek en yakın asansöre biniyorum. İçeride dört kişiyiz, zemin inişe elverişli. Asansörde sosyal mesafe kurallarına hatırlatma yapan ikaz notlarına bakarken, içeriye birden “aleyhine icra takibi başlatılan tipli” üç insan biniyor, “arkadaşlar biliyorsunuz virüs var, müsaade edin de aşağıya inelim” diyorum. İçlerinden biri “ağabey ben atlattım zaten” şeklinde yanıt veriyor. Ben laf yetiştirmeye çalışırken iniyorlar. İçlerinden bir diğeri de sürekli öksürüyor bu arada. Asansöre girerken HES kodlarını belirttiler mi bilmiyorum, ama virüs kaparsam muhtemelen o üç kişiden birinden kapacağım. Neyse ki atlatmış biri.
Asliye ceza mahkemesindeki duruşmama son anda yetişiyorum. Biliyorsunuz asliye ceza mahkemelerinde Eylül ayı itibariyle cumhuriyet savcımız var. Bir süredir olmamasını yadırgıyordum zaten, ancak yargının üç sacayağının virüsün olduğu zamana denk gelmesi talihsizlik olmuş. Ne yapalım, virüs utansın.
Kayda değer hiçbir şey yaşanmayan duruşmamdan çıktıktan sonra dilekçe sunumu için ön bürolara gidiyorum. Hukuk mahkemeleri ön büroları o kadar karışık şekilde düzenlenmiş ki, dilekçeyi sunacağım katta olmama rağmen, ok işaretleri sebebiyle iki kez üst kata çıkıyor, iki kez aşağıya iniyor, bulunduğum katı ilk tuttuğum sayıdan çıkarıyorum. Bu sırada iki insanla çarpışıyorum, bunlardan ikisi de maske takmış; ancak biri koluna, biri çenesine. Virüs kaparsam muhtemelen o iki kişiden birinden kapacağım. Neyse ki avukat girişine Baromuz dezenfektan koymuştu.
Ön bürodan çıktığım sırada meslektaşım arıyor, haftaya gireceğim bir şehir dışı duruşmasının mahkeme başkanının virüs kaptığını öğreniyorum; başkanın virüs kaptıktan bunu öğrenene kadar adliyede kimlerle haşır neşir olduğunu bilmiyorum. Mahkeme başkanı bu; sadece “ben odama çekileyim, dosyamı okuyayım, duruşmaya gireyim” dese günde onlarca kişiye virüs bulaştırma ihtimali var. E bazı hâkimlerin maske takmadıklarını da biliyoruz. “Adalet dağıtan adam virüs mü bulaştırır?” diye düşünüyorlar herhalde. Eğer virüs kaparsam muhtemelen haftaya o mahkemenin herhangi bir personelinden kapacağım. Neyse ki savunma hakkımızı kullanıyoruz.
Whatsapp gruplarımızdan bazı haberler görüyorum: “İstanbul bilmem kaçıncı tüketici mahkemesinde koronavirüs şoku”, “Ankara’da üç icra memuru karantinada”, “İzmir’de şu mahkeme geçici olarak kapandı”, “Bilmem nerede bir cumhuriyet savcısının koronavirüs testi pozitif çıktı”, vesaire vesaire… Esasında trafik durumunu gösteren programlar gibi, adliyede virüslü mahkemeleri gösteren programlar da olsa çok iyi olur. Biz de işimizi ve sağlığımızı ona göre planlarız. Bu düşünce ile adliyeden ofise şahsi aracımla dönüyorum; bir süredir virüsten dolayı toplu taşıma kullanmıyorum, “virüs kapmayayım” diye.
Artık ofisimdeyim. Benimle ısrarla görüşmek isteyen bir müvekkilim var. Kendisiyle görüntülü bir program üzerinden konuşmak istiyorum. “Ben beceremem onu avukat bey, yüz yüze konuşalım” diyor. Ofise geliyor, iki sandalye mesafe bırakıp “maske maskeye” konuşuyoruz. Yüzünde her an hapşıracakmış gibi bir hâl var. O hâl, muradına ermek üzereyken müvekkil maskesini çıkarıyor, hapşırıyor, sonra tekrar takıyor. “Çok yaşayın” diyorum, “sen de gör avukat bey” diyor. Virüs kaparsam muhtemelen o müvekkilden kapacağım. Neyse ki ikinci baroyu daha kuramadılar da, işimizi rahatça yapabiliyoruz.
Sağlıklı günler değerli meslektaşlarım, her nerede virüs kapıyorsak veya kapmak üzereysek…