Bitmeyen Maarif Davası

AKP iktidarının ‘’köklerden geleceğe’’ sloganıyla yüz yıllık Cumhuriyet ve aydınlanma devrimini yok saydığı, Osmanlı hanedanlığı özentisi ve medrese modeliyle hayata geçirdiği, din tasavvuf üzerine kurulmuş, kök-medeniyet-değer olarak yüz yıl öncesine atıfta bulunduğu, temeli hatalı, inşası ve yöntemleri sakat, içeriği gerçek dışı Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli müfredat tüm itirazlara rağmen yaşama geçirildi.

Bilime, matematiğe, mantığa, felsefeye, akıl ve rasyonaliteye dayanmayan; çağdaş bilim ve yöntemler yerine dini tasavvufu ölçü olarak kabul eden, ‘’erdem, değer, eylem’’ olarak tanıtılan bu model, gerici eğitimin kurumsallaşmasıdır.

Müfredata göre; Türk-İslam sentezi medeniyet, erdemli kişilerin yani aklı-selim, kalbi- selim, zevki-selim yetişmiş nesillerin varlığıyla gelişecektir. Erdemli kişi diye tarif ettiği bireylerin neyin erdem, neyin değer olduğunu sorgulamasına gerek yoktur. Tek bir din ve hatta tek bir mezhep erdemi, değeri bütüncül dedikleri tüm program yoluyla kişiye kazandıracaktır.

Programın hedefi; yıllardır yol taşları döşenen gerici eğitimin okul öncesinden başlayarak milyonlarca öğrenciyle birlikte ümmetçi yeni toplumun inşasıdır.

ÇEDES projesi, müfredatın pilot uygulamasıdır. 2023 Eğitim Vizyon Belgesi temel beyannameleri, 4+4+4 eğitim sistemi en büyük kolaylaştırıcıları ve kritik virajlarıdır. Kökleri Nurettin Topçu’nun 1970’de çıkardığı Maarif Davası’nda ifade edilen ancak Osmanlı dönemine uzanan medrese modelidir.

Açıkça müfredatta belirtilen “değerlere-dine-geleneğe” dayalı toplum modelidir.

Bakanlığın 10 yıldır hazırladığını ifade ettiği müfredat, 10 gün gibi kısa bir süre askıda tutulmuş, toplumun görüşleri alınıyormuş gibi demokratik bir tutum takınılıyormuş gibi yapılarak noktasına, virgülüne dokunulmadan Talim Terbiye Kurulu’ndan geçmiştir.

Okul öncesinde dahi STK’larla iş birliğini resmileştiren müfredat, ÇEDES ile pilot uygulaması yapılan Değerler Eğitimi’nin dini tasavvufi temelini yine STK adı altında tarikat ve cemaatlere devretmeyi hedeflemektedir.

 

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 42. sayısında okuyabilirsiniz.

print