Mülteci Hakları Üzerine Kısa Bir Değerlendirme

Bu yazının amacı; Türkiye’nin 1951 Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi’ne taraf olması nedeniyle hazırlanan ve 11 Nisan 2013’te Resmi Gazete’de yayımlanarak 11 Nisan 2014’te yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun beş maddesi ile, yürütme organının Türkiye’de uluslararası koruma ihtiyacı içindeki mültecilere yönelik uygulamalarını karşılaştırmaktır. Maddeler bir mültecinin ilk olarak Türkiye’ye girişinden, uluslararası koruma prosedürünün işletilişi ve nihayet hakkında statü ya da sınır dışı kararı verilişine doğru bir süreç izleyecek ve Kanun’un sistematiği de gözetilecek şekilde seçilecektir.

1- 4. madde: Geri göndermeme ilkesi

İlk karşılaşılan madde “geri gönderme yasağı” başlıklı 4. maddedir. Söz konusu madde uluslararası hukukta “non-refoulement” olarak geçen geri göndermeme ilkesine uygun ve yine uluslararası metinlerin birçoğunda düzenlendiği gibi aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir[i]:

“Bu Kanun kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı veya ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.”

Madde uluslararası metinlere uygun olmakla birlikte, özellikle Suriyeli mültecilerin de artmasıyla Yunanistan gibi Avrupa ülkelerinin de uyguladığı bir yöntem olan “geri-itme” (toplu şekilde sınır dışı etme) işlemi yoğun olarak uygulanmaya başlamıştır. Kişileri geri gönderme derdinden kurtulmak amacıyla henüz sınırda uluslararası koruma başvurusu yapmak istediğini söyleyen mültecilerin talepleri dikkate alınmayarak ülkeye girişleri engellenmekte, hatta silahlı tehditler ile kişilerin sınırdan uzaklaştırıldıkları belirtilmektedir. Sınırı geçmenin ardından hala sınıra yakın bölgelerde bulunan kişilerin de haklarında hiçbir işlem yapılmaksızın sınırın diğer tarafına bırakıldığı da bilinmektedir.

Suriyelilere zaten hukuken de kapatılmış bulunan uluslararası koruma prosedürünün yerine getirilen Geçici Koruma Prosedürü’nde de durum benzerdir. Uluslararası Af Örgütü’nün yayımladığı 2016/17 İnsan Haklarının Durumu raporunda; “Yılın ilk aylarında Türkiye güvenlik güçleri Suriyelileri kitleler halinde zorla geri gönderdi. Bununla birlikte Suriye’ye hukuksuz şekilde geri itme vakaları ve korumaya ihtiyacı olan kişilerin Türkiye güvenlik güçleri tarafından ölümle sonuçlanan ya da ölümcül olmayan şekilde vuruldukları vakalar yaşandı.” şeklinde bir açıklama ile bu duruma yer verilmiştir[ii].

2- 8. madde: Ülkeye yasal yollardan giriş ve çıkışı düzenleyen maddeler uluslararası koruma prosedürünü engelleyecek şekilde yorumlanamaz 

Kanunun “uluslararası koruma başvurusuna ilişkin uygulama” başlıklı 8. maddesine göre;

“5 inci, 6 ncı ve 7 nci maddelerde yer alan şartlar, uluslararası koruma başvurusu yapmayı engelleyici şekilde yorumlanamaz ve uygulanamaz.”

Kanun’un 5. 6. ve 7. maddelerinin tamamına yer verilemeyecek olmakla birlikte, bu maddeler genel olarak yabancıların ülkeye giriş için sahip olması gereken belgeleri ve aksi halde ülkeye giriş yapılamayacağını düzenlemektedir. Ancak 8. maddede açıkça belirtildiği üzere, bu maddeler koruma prosedüründen yararlanmak isteyen kişiler bakımından hak engelleyecek nitelikte yorumlanamaz. Zaten ülkesinden bir zulüm tehlikesi altında kaçan mülteciler genellikle pasaport ya da kimlik alma şansı elde edememekte ya da almış olsalar dahi bu belgeleri kaçakçılar tarafından imha edilebilmektedir. Ancak bu madde de amacına aykırı olarak göz ardı edilmektedir. Yukarıda bahsedildiği üzere kişilerin uluslararası koruma talepleri dikkate alınmamakta ve yasadışı yollardan ülkeye girdikleri gerekçe gösterilerek sınır dışı edilmektedirler. Cumhuriyet gazetesine “Aşkale’de yine insanlık dramı” başlığı ile haber olan 29 Mart 2016 tarihli haberde Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner’ın şu sözlerine yer verilmiştir: “Geri Gönderme Merkezleri’nde yaşananlardan hepimiz haberdarız. Aşkale’de tutulanların avukatlarla görüşme şansı yok, aralarında zorla kâğıtlar imzalatılarak sınır dışı edilenler var. Geçen hafta 30 tane Afgan mülteci bizimle iletişime geçti. İltica için başvurmalarına izin verilmemiş, polisler onları uçağa bindirip Kâbil’e gönderdiler. Burada benzer bir durum var. Irak en fazla mülteci akını olan yerlerden biri. Yaşananlar kaygı uyandırıcı”[iii]. Bir şekilde hava yolu ile gelmeleri durumunda mültecilerin yine güvenlik güçleri tarafından transit bölgelerden girişleri engellenmekte ve taleplerine yönelik bir işlem yapılmamakta, mülteciler genelde menşei ülkelerine, o mümkün değilse geldikleri ülkeye geri gönderilmektedirler.

3- 53. madde: Sınır dışı etme kararı

Kanun’un 53. maddesi üç fıkra halinde düzenlenmiştir. Uzunluğu sebebiyle tamamına yer verilmeyecek olmakla birlikte, verilen sınır dışı kararlarının kişiye, avukatına ya da yasal temsilcisine tebliğ edilmesi gerektiği, avukatı yoksa sonuçları ve itiraz yollarının açıklanması gerektiği, itiraz süresi ve mercii, mahkemenin karar verme süresi ile dava açılması durumunda sınır dışı kararının yürütmesinin kendiliğinden duracağı düzenlenmiştir. Ancak 03.10.2016 tarihli ve 676 sayılı KHK’nin 35 inci maddesiyle yapılan değişiklik ile “sınır dışı etme kararı alınacaklar” başlıklı 54. maddenin b, d, k maddelerine dayanan sınır dışı kararlarında dava açılsa dahi işlemin durmayacağı, her aşamada sınır işlemi uygulanabileceği düzenlenmiştir.

Öncellikle kararların kişilere anlayacakları şekilde ve dilde çevrildiği nadiren görülmekte, genellikle mültecilere imzalatılan belgelerin haftanın belirli günlerinde gelen tercümanlara sonradan imzalatıldığı söylenmektedir. Pek çok mülteci kendilerine yapılan tebligatları hiç anlamaksızın ve genellikle baskıya dayanamadığı için imzalamaktadır.

Sınır dışı kararına itiraz amacıyla idare mahkemesinde açılan davalara süresi içinde yanıt almak mümkün değildir. Mülteciler hakkında sınır dışı kararı alınırken genellikle kaçma ve kaybolma riski bulunduğu gerekçesiyle idari gözetim kararı da verilmektedir. İdari gözetim merkezi adı verilen merkezlere gönderilen yabancılar baskıyla ya da kötü şartlara dayanamadıkları için ülkelerine gönüllü geri dönmek istediklerine ilişkin belgeler imzalamak zorunda bırakılmaktadır. Yani idare için getirilen sürelere riayet edilmemesinin yasal bir sonucu olmadığı gibi, bu süreler uzatılarak bir yıldırma politikası haline getirilmiştir.

Zaten dramatik olan sınır dışı konusu, Türkiyeliler üzerindeki etkisi bol bol konuşulan, ancak mültecilere olan etkilerine neredeyse hiç yer verilmeyen KHK’ler ile temel hak ve özgürlükleri hiçe sayan bir hal almıştır. Yukarıda da çok kısa bahsi geçen değişiklik sonrası Kanun’un 54. maddesinin b, d ve k bentleri kapsamında alınan sınır dışı işlemlerinin itiraza konu edilse dahi yürütmesinin kendiliğinden durmayacağı düzenlenmiştir. Söz konusu bentler “kamu güvenliği”, “kamu düzeni” gibi oldukça soyut kavramları ve neye göre tespit edileceği belli olmayan “terör” kavramını bir neden olarak işaret etmiş durumdadır. Sınır dışı işleminin yürütmesinin davanın açılmasıyla birlikte durmaması ve idare mahkemesinin yürütmenin durdurulması taleplerine ivedi yanıt vermemesi sebebiyle, Anayasa Mahkemesi’ne tedbir talepli bireysel başvuru yolu dışında bir yol kalmamıştır. Hal böyle olunca savunmayı aradan çıkarma kastıyla son dönemde alınan sınır dışı kararlarının çoğunda, bu bentler neden olarak gösterilmekte ve zorla geri göndermeler hızlandırılmaktadır. Eskiden saat 5’ten sonra çalışılmadığı için güzel olan memurluk mesleği artık sınır dışı işlemleri mahkemeye taşınmadan yapılabilsin diye gece mesailerine kalınan bir meslek olmuştur. Böylece kamuoyunun, özellikle sosyal medya yoluyla, gündemine düşen sınır dışı haberlerini duymak mümkün hale gelmiştir.

20 Nisan 2017’de Denizli’de 2 trans kadın mülteci sabah 6 uçağı ile apar topar sınır dışı edilmeye çalışılmıştır. Avukatların Anayasa Mahkemesi’nin mesai saatleri dışında kapalı olması dolayısıyla başvuru yapma fırsatı bulamadığı olayda LGBTİQ+ ve destekçileri tarafından sosyal medya baskısı hızla kurulabildiği için sınır dışı etme işlemi yapılamamıştır.

Ancak bu tepkinin etkisiz kaldığı ya da bu gibi topluluklar ile iletişime geçemeyen birçok mültecinin sınır dışı edildiği biliniyor[iv]. 21 Mayıs 2017’de aileleri tarafından şiddet ve baskı gören, ailelerinin haklarında terörle bağlantılı oldukları gibi yalan bilgiler verdiği Suudi Arabistanlı Aswaq ve Areej isimli kız kardeşler Türkiye’ye sığınma amacıyla geldiler. Çektikleri videoyu sosyal medyada paylaşan kardeşler için büyük bir kampanya başlatıldı. Farklı ülkelerden destek alan kampanya[v] giderek büyümüş olsa da iki kadın, avukatları tarafından işlem yapılması beklenmeksizin, kamu güvenliği gerekçe gösterilerek sınır dışı edildiler. Sığınma haberleri artık güven sarsan Türk medyasına yansımış olsa da[vi], sınır dışı edildiklerine ilişkin haber bulmak neredeyse imkânsız.

Ayrıca Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan Dünya Mülteci Günü’nde bir açıklama yaparak, “Yaklaşık 3 hafta önce Van Geri Gönderme Merkezi’nde tutulan çoğu genç yaştaki erkeklerden oluşan aralarında Iraklı ve Suriyelilerin olduğu yaklaşık 350 kişi bir gece Hatay üzerinden sınır dışı edilmişlerdir ve akıbetleri bilinmemektedir.”  dedi[vii].

Bahsedilen işlemler 1. başlıkta ele alınan geri göndermeme ilkesine de açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

4- 57. madde: Sınır dışı kararı alma süreci

Kanun’un 57. maddesi gereğince;

“54’üncü madde kapsamındaki yabancılar, kolluk tarafından yakalanmaları hâlinde, haklarında karar verilmek üzere derhâl valiliğe bildirilir. Bu kişilerden, sınır dışı etme kararı alınması gerektiği değerlendirilenler hakkında, sınır dışı etme kararı valilik tarafından alınır. Değerlendirme ve karar süresi kırk sekiz saati geçemez.

Hakkında sınır dışı etme kararı alınanlardan; kaçma ve kaybolma riski bulunan, Türkiye’ye giriş veya çıkış kurallarını ihlal eden, sahte ya da asılsız belge kullanan, kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın Türkiye’den çıkmaları için tanınan sürede çıkmayan, kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar hakkında valilik tarafından idari gözetim kararı alınır. Hakkında idari gözetim kararı alınan yabancılar, yakalamayı yapan kolluk birimince geri gönderme merkezlerine kırk sekiz saat içinde götürülür.

Kanun’a göre hakkında sınır dışı alması gerektiği değerlendirilen kişilerle ilgili değerlendirmenin 48 saat içinde yapılması gerekiyor. Bu değerlendirme ile birlikte kişi, (1) ülkeyi terke davet kararı tebliğ edilerek serbest bırakılma ya da (2) kaçma, kaybolma gibi riskler olduğu değerlendirilir ise idari gözetim kararı verilerek 48 saat içinde geri gönderme merkezlerine (kanunda idari gözetim merkezi olarak belirtilmiş olsa da şu an yeni göç politikası ile birlikte kişilerin sınır dışı edilmesi için işlemlerin yürütüldüğü geri gönderme merkezleri olarak kullanılmaktadır.) sevk edilmelidir.

Tabi ki idare için kanunda ön görülen süreler hiçe sayılmakta ve kişiler hakkında değerlendirmeler genellikle yoğunluk ya da geri gönderme merkezlerinin doluluğu nedeniyle günlerce sürmektedir. Bu kapsamda kolluk kuvvetlerince yakalanan mülteciler 1 aya kadar uzayan sürelerle haklarında idari ya da cezai bir karar bulunmaksızın karakollarda hürriyetlerinden alıkoyulmaktadırlar.

5- 59 .madde: İdari gözetim merkezlerinde -yeni kullanımı ile geri gönderme merkezlerinde- sağlanması gereken hizmetler 

  1. maddede ise geri gönderme merkezlerinde sağlanması gereken hizmetlere yer verilmiştir. Buna göre yabancılar ve mülteciler tarafından ücreti karşılanamayan temel ve acil ihtiyaçların karşılanması gerekir, ayrıca avukata ve yakınlarına erişim olanağı da sağlanmalıdır. Çok kısaca yapılan bu düzenlemeye ek olarak Kabul ve Barınma Merkezleri ile Geri Gönderme Merkezlerinin Kurulması, Yönetimi, İşletilmesi, İşlettirilmesi ve Denetimi Hakkında Yönetmelik ile toplam 12 madde ve 7 sayfada mültecilerin haklarına ilişkin tatmin edici bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Kanun metninde de, yönetmelikte de bu düzenlemelere bir hak değil “hizmet” ve hatta devletin lütfu olarak yer verilmiş olmasından olsa gerek, geri gönderme merkezleri insan hakları ihlalleri merkezi haline gelmiştir.

Burcu Karakaş’ın 20 Haziran 2017 tarihli haberinde idari gözetim altında tutulan İranlı bir mültecinin şu sözlerine yer verilmiştir: “Çok kavga oluyordu kızlar arasında. Kamera olmayan yerlerde dövüyorlar. Bir arkadaşım da, ben de dövüldük. Problem olunca çözülmüyor, ‘Tek odaya atarız’ diye tehdit ediyorlardı. Avukat görüşünü çok bekletiyorlar. Yakın akrabam yoktu, arkadaş da göstermiyorlar. Yemekler çok kötü. 15 kişi bir banyo kullanıyorsun. Sıcak suyun belli saati var. Odalar temiz değil. Çok kötü davranıyorlar, insan gibi davranmıyorlar. Bir daha oraya düşmek istemiyorum.”[viii].

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne birçok kez konu olan Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’ndeki koşullar dolayısıyla Türkiye defalarca işkence ve kötü muamele yasağı, özgürlük ve güvenlik hakkı, etkili başvuru hakkı maddelerini ihlalden tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir. Kararlarda 40 metre karelik odalardaki 15 yatağın 45 kişi tarafından dönüşümlü olarak kullandığı, kişilerin açık havaya çıkarılmadığı gibi muamelelere yer verilmiştir[ix]. Adı geçen geri gönderme merkezinde tutulan yabancılar son olarak merkezi yakarak firar etmiş ve merkez kapatılmıştır.

Mayıs 2017’de İzmir’de bulunan Harmandalı Geri Gönderme Merkezi yakınlarında yürüyüşe giden bir vatandaşın merkezden gelen çığlıkları videoya alarak paylaşması ile koşullar konusunda bir gelişme olmadığı da ortaya çıkmıştır. Yaşanan olaya ilişkin videoda mültecilerin pencerelerden uzanan elleri ve ‘yardım edin’, ‘yemek’, ‘burası Guantanamo’ şeklindeki yardım çığlıkları duyulmaktadır. Meclis gündemine de getirilen olaya ilişkin kamuoyuna yapılan bir açıklama ise henüz bulunmamaktadır[x].

Tüm bu hukuksuzlukların ortasında elbette hak arama mücadelesinin de önüne geçilmektedir. Birçok idari gözetim merkezinde, geri gönderme merkezlerinde tutulan yabancılar ile avukat görüşmeleri için vekalet istenmekte, vekalet için gerekli ilk görüşmeye ise izin verilmeyerek avukata erişim hakkı engellenmektedir. Bir şekilde görüşme sağlanabilen idari gözetim merkezlerinde ise farklı ve kısıtlayıcı uygulamalara rastlanmaktadır. Görüşmelerin görevliler tarafından dinlenmesi, çok kısa sürelerle kısıtlanması gibi uygulamalar ile karşılaşan farklı sivil toplum kuruluşu ve derneklerin avukatları tarafından birçok basın açıklaması yapılmıştır.

Sonuç olarak yapılan düzenlemeler ile uygulama arasındaki uçurum bir gün asla hesabını veremeyeceğimiz boyutlara ulaşmış durumdadır. Mültecileri en başından beri Avrupa’yı tehdit etme aracı olarak kullanan, hak sahipleri değil; birer “misafir” olarak gören, halkını da bu tutumla “bulduklarını yesinler o zaman” noktasında nefrete sürükleyen hükümetin tutumuna bakarak bu uçurumun giderek büyüyeceği aşikâr. Mültecileri dilenen, yan gelip yatarak vergilerimizi yiyenler olarak değil; direnen, hak mücadelesinin bir parçası olarak gören karşı hareketin de aynı hızla büyümesi umuduyla…

[i] Örneğin; Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 33. maddesi “Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.” şeklinde düzenlenmiştir.

[ii]       https://www.amnesty.org/download/Documents/POL1048002017TURKISH.PDF

[iii]       http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/506690/Askale_de_yine_insanlik_drami.html

[iv]       https://www.evrensel.net/haber/316720/denizlide-multecileri-geri-gonderme-islemi-simdilik-durdu

[v]       https://femen.org/save-ashwaq-and-areej/ ,

[vi]        http://www.cnnturk.com/dunya/olum-korkusu-nedeniyle-turkiyeye-sigindilar

[vii]       http://www.hdp.org.tr/tr/guncel/haberler/ertan-khk-ile-multecilik-hukukundaki-en-temel-ilkeler-lagvedilmis/10521

[viii]      https://journo.com.tr/geri-gonderme-merkezleri

[ix]     Örnek olarak http://hudoc.echr.coe.int/eng#{“itemid”:[“001-153051”]} linkinde bulunan Yarashovan – Türkiye kararı incelenebilir.

[x]       http://chp.org.tr/Haberler/4/bakan-harmandali-geri-gonderme-merkezinde-neler-oluyor-58885.aspx

print