İşçi ve emekçilere düşenler…

Kapitalizmin ekonomik sıkıntı ve krizlerinin en fazla vurduğu kesim işçi ve emekçiler oluyor. Günümüzde de yaşanılan sürece baktığımızda, sermayenin ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için işçi ve emekçilerin daha güvencesiz, gelecek beklentisinin olmadığı, insani olmayan koşullarda çalışmaları için neredeyse her gün yeni hukuki bir düzenleme çıkarılıyor. 15 Temmuz darbe teşebbüsü bahanesiyle çıkarılan KHK’larla işçi ve emekçilerin hakları birer birer gasp ediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, geçen hafta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde yaptığı konuşmada; “Şu anda OHAL ile uğraşıp duruyorlar. OHAL olmamış olsaydı bu kadar rahat, bu kadar huzurlu olarak bu adımlar atılamazdı. OHAL’in sınırlarını da biz belirleriz. OHAL’i biz iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz. Soruyorum: İş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde Türkiye’de OHAL vardı, ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Ama şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz. Çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız. Bunun için kullanıyoruz biz OHAL’i.” diyerek bunu itiraf etmiş oldu.

Biz de 8. sayımızda dosya konumuzu tam da bu sebeplerle “Türkiye’de işçi ve emekçilerin durumu” olarak belirledik. Dosyamıza değerli dostumuz Dr. Orkun Sair Durmaz, Türkiye’de iş hukukunun nasıl bir süreçte doğduğunu ve geliştiğini kaleme aldığı “Türkiye’de İş Hukukunun Doğuşu (1909-1947) Üzerine Bir Deneme” başlıklı yazısıyla katkısını sunarken, Türkiye’de anayasal hak olmasına rağmen iktidarın her fırsatta sınırlamaya çalıştığı grev hakkını yayın kurulu üyemiz Güneş Selduman “İşçilerin Hak ve Özgürlüklerinin İnsan Hakkı Niteliği Çerçevesinde Anayasa’nın 90/5. Maddesi” başlıklı yazısıyla Anayasa m.90/5 hükmü ve uluslararası sözleşmeler kapsamında ele aldı. Av. Dr. Murat Özveri grevleri adeta yasaklamak için kullanılan grev ertelemesi kurumunu dergimiz için “Grev Yasağının Adına Grev Ertelemesi Denilmiştir” yazısında değerlendirdi. Yine dosyamızda gündemde hala sıcaklığını koruyan ve çalışanların büyük tepkisini çeken kıdem tazminatı fonuna ilişkin değerlendirmelerini Necdet Okcan “AKP İktidarının Kıdem Tazminatında Bitmez Tükenmez Fon Sevdası” başlıklı yazısında paylaşırken, dostumuz Demir Silahtar geçen sene sonunda hızlıca kabul edilen ve 2017 yılının başında uygulamaya geçen zorunlu bireysel emeklilik sisteminin işçi ve emekçiler açısından ne anlama geldiğini “Emekçilerin Sosyal Güvenlik Hakkına Yeni Bir Saldırı Daha: Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi” başlıklı yazısında ortaya koydu. İş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku alanında çalışan Ar. Gör. Hande Heper ise, dünyadaki ve Türkiye’deki ekonomik ve siyasi dönüşümler ışığında iş hukukunun geldiği noktayı ve Türkiye’de bu sürecin AKP hükümeti döneminde işçi ve emekçilerin hakları bakımından ne şekilde somutlandığını “Esnekleşme bağlamında çalışma ilişkilerinin geldiği nokta: güvencesizlik” başlıklı yazısında değerlendirerek dergimize katkısını sundu.

Bilindiği üzere, Anayasa referandumu ile yapısı tekrar değiştirilen ve akabinde bu yeni yapıya göre üyeleri seçilen Hâkim ve Savcılar Kurulu’nun 3 Temmuz’da yayımlanan bir kararnamesi ile 780 hâkim ve savcının görev yeri değiştirildi. Bu kararname ile Yargıçlar Sendikası üyesi hâkim ve savcıların yanında kimi önemli davaların hakimleri, Anadolu’nun farklı yerlerine atanarak sürgün edilmiş, AKP’ye yakınlığı ile bilinen hâkim ve savcılar ise merkezi yerlere getirilmiş oldular. Bu sayımızda İstanbul Anadolu Adliyesi’nde görev yaparken bu kararname ile sürgün edilen Yargıçlar Sendikası üyesi hâkim ve savcılarımızın açıklamalarına da yer verdik. Bu vesileyle, söz konusu hukuksuz ve haksız uygulamayı kabul etmediğimizi, bağımsız yargı için Yargıçlar Sendikası ve üyeleriyle her zaman her yerde birlikte mücadele etmeye devam edeceğimizi belirtmek isteriz.

***

8. sayının Mercek sayfasında yayın kurulu üyemiz Av. Bilgütay Hakkı Durna, I. Cumhuriyet’in yıkılarak yeni rejimin inşa edilmesinde AKP’yi destekleyen ve 2010 Anayasa Referandumu’nda ‘Yetmez ama Evet’ diyen ancak günümüzde AKP’ye muhalif kesimler içerisinde yer alanların konumlanışını, “Yetmez Ama Evet(Çiler): Bizimki Bir Kan Davası Mı?” başlıklı yazıyla değerlendirdi.

Aynı zamanda bu sayıda ceza hukuku alanında çalışan değerli dostumuz Ar. Gör. Baran Kızılırmak, Anayasa referandumu ile cumhurbaşkanının partili olabilmesinin önünün açılmasıyla birlikte ceza hukukunda yer alan cumhurbaşkanına hakaret suçunu yeniden değerlendirirken, Av. Ertekin Aksüt ceza muhakemesinde en sorunlu uygulamalardan biri olan tutuklama kurumuna ilişkin değerlendirmelerini paylaşarak dergiye katkılarını sundu. Av. Duygu İnegöllü ise Türkiye’de mültecilerin yaşadıkları hukuksuzlukları ve sorunları uygulamanın içinden bir gözle değerlendirdi. Mültecilerin karşılaştıkları haksızlıklara ve hukuksuzluklara dikkat çekmek için dergimizin sonraki sayılarında da bu konuya yer vereceğimizi belirtmek isteriz.

Yine 8. sayımızda yayın kurulu üyemiz Av. Afşin Burak Umar, baro odalarında ilk sayısıyla geçen ay karşılaşmış olduğumuz ve ‘hukuk ve daha fazlası’ mottosuyla çıkan h+ dergisini değerlendirdi. İktisat Notları sayfasında, iktisatçı Tunç Özdemir, dosya konusuyla bağlantılı olarak özellikle 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrası OHAL döneminde iktisadi açıdan çalışma ilişkilerine ilişkin düzenlemeleri yorumlarken; Hukuk Felsefesi sayfasında genel kamu hukuku anabilim dalında araştırma görevlisi olan Ar. Gör. Buket Karaman adalet arayışını Marx’ın görüşlerini de değerlendirerek ele aldı. Hukuk ve Sanat sayfasında ise yayın kurulu üyemiz Av. Selin Aksoy’un, Nazım Hikmet’in yazmış olduğu ‘Yusuf ile Menofis’ oyununa dair keyifle okunacak yazısı da bu sayımızda yer aldı.

***

Yıllardan beri süregelen Avrupa Birliği’nin, ABD’nin ve sermayenin yerelleşmeye ilişkin görüş ve talepleri, Türkiye’de AKP hükümeti iktidarı boyunca belirli bakımlardan onay gördü ve uygulandı. Ancak Anayasa referandumu ile cumhurbaşkanlığını güçlendiren sistemsel değişiklik ve Kürt sorununun Ortadoğu’daki gelişmelerle beraber durumu değerlendirildiğinde, yerelleşme, yerel yönetimler, üniter devlet, federasyon gibi kavramların kısa süre içerisinde tekrar tartışılacağını öngörmek mümkün. 9. sayımızda bu konulara bizim nasıl baktığımızı ve bunları nasıl ele aldığımızı tartışmaya başlamak istedik. Bu konuda sizlerden gelecek öneri, yazı ve katkıları beklediğimizi hatırlatmak isteriz.

***

Geçen sayıda belirtmeyi unuttuğumuz bir hususu da geç de olsa açıklamak istedik. Okurlarımızın farkına varacağı üzere, ekonomik sebeplerle 2. yılımızda dergimizin ücretini 15 TL olarak belirlemek mecburiyetinde kaldık. Bununla birlikte, dergi kapağında öğrenciler için ikili fiyat uygulamasını da kaldırmak zorunda kaldık. Bunun derginin kitabevlerinde satışına ilişkin teknik bir sorundan kaynaklandığını belirtmek ister, okuyucularımızın bu değişiklikleri anlayışla karşılayacağını umarız

9. sayıda görüşmek dileğiyle, iyi okumalar…

Yayın Kurulu

print