h+ : Ne Hukuk Ne De Fazlası

Geçtiğimiz ay yeni bir hukuk “dergi”si daha yayın hayatına başladı. Baro odalarından ücretsiz olarak temin edilebilen bu yeni derginin adı: h+. Kapak künyesinde bu kısaltmanın “Hukuk ve Daha Fazlası” manasında kullanıldığı belirtilmiş, yani hukuk ve artısı demek oluyor. Buna karşın, dergiyi çıkaranlar bu güzide yayının adının “he artı”, “haş artı”, “ha artı” veyahut Türkçemizin azizliğine uğrayarak kısaca “hart” olarak anılma olasılığından dehşete kapılmış olsalar gerek, derginin web sitesini “hplus dergi” adıyla oluşturmuşlar. Buradan derginin adının esasen ülkemiz hukukçularının ortak lingua francası İngilizcenin bütün letafetiyle “eyç plas” şeklinde telaffuz edilmesi gerektiğini anlıyoruz.

Okuma alışkanlığının hiçbir dönemde olmadığı kadar yerlerde süründüğü, meslektaşımız hukukçuların bile okuma konusunda istiap hadlerini sosyal medyanın yüz küsur karakterli mesaj uzunluklarının ötesine geçirmekte güçlük çektikleri, mahkemelerde yargıçların dahi sıklıkla doğru düzgün okunmamış layihalar ve sair dosya evrakı üzerinden hüküm verdikleri bir dönemde, akıntıya inat yeni bir hukuk dergisinin daha yayın hayatına başlamasından mutluluk duymamak, buna katkı koyanların emeğine saygı duymamak mümkün mü?

Gelgelelim eyç plas özelinde işler maalesef biraz karışıyor. Editörün merhaba yazısında derginin amacı ve doldurmayı hedeflediği boşluk şu şekilde tarif edilmiş: “Türk yayın hayatında Hukuk konulu çok sayıda Akademik ve Bilimsel derginin varlığına kıyasla, öznesi Avukat olan ve mesleki makalelerin yanı sıra güncel yaşam konularına da değinen basılı bir dergi ne yazık ki bulunmamaktaydı. Oysaki doktorlar, mühendisler, mimarlar ve benzeri meslek grupları için güncel yaşam ile mesleki gelişmeleri harmanlayan dergiler uzunca bir süredir rafları süslüyor. Hukuk Akademisi olarak bu eksikliği gidermeyi ve mesleki makalelerin yanı sıra Avukatların hem kişisel hem de profesyonel yaşamlarına dokunan kapsamlı bir dergi sunmayı amaçladık.” (Yayıncılık alanında Hukuk Defterleri olarak bizim de sıklıkla mustarip olduğumuz ancak takdir edilir ki yayın hayatına yeni atılan bir derginin ilk sayısının üstelik sunuş yazısında daha fazla özen gösterilmiş olması beklenir olan yazım yanlışlarına ve büyük harf-küçük harf kullanımı tercihlerine dokunmadık).

Sunuş yazısında tarif edilen bu takdire şayan amaçtan da anlaşıldığı üzere, eyç plas mesleki makalelerin yanı sıra avukatların kişisel yaşamlarına da dokunan “kapsamlı bir dergi” olma iddiasındadır. Gerçekten de, kapak haricinde altmış dört sayfadan mürekkep, kuşa kağıda basılı sayfaları, göz alıcı mizanpajıyla eyç plasın estetik açıdan göz doyurucu, latif bir yayın olduğu muhakkak. Ancak bu yayının “kapsamlı”, “avukatların güncel ve mesleki yaşamlarına dokunan” bir “dergi” olduğuna ilişkin ciddi şüphelerimiz var.

Her şeyden önce, dergiyi çıkaranlar, avukatların kişisel ve profesyonel yaşamlarındaki sorunlara ilişkin olarak, herhangi bir menfaat gözetmeksizin güncel ve mesleki katkılarda bulunmayı hedefleyen bir hukukçular topluluğu olsa idi, henüz ilk sayısı “rafları süslemeye” başladığında kendisine tarif ettiği amaca uygun düşen bir yayın olup olmadığı konusunda, hele belki de “rakip” olarak telakki edilebilecek başka bir hukuk dergisinin sayfalarında, oldukça erken sayılabilecek bir değerlendirme yapmak sarkastik bir yargısız infaz olarak görülebilirdi.

Oysa eyç plas, avukatların mesleki eğitimi alanını kendisine kâr kapısı olarak seçen bir sermaye şirketi tarafından çıkarılmaktadır ve ücretsiz olarak dağıtılması hasebiyle bir tür “sosyal sorumluluk projesi” olduğu iddia edilecek olsa dahi, gerek ticari hayatın gereği gerekse ultra vires bakımından bu derginin, söz konusu şirketin kârlarını maksimize etme çabasına dönük ürün yelpazesinin yeni bir unsurundan ve/veya reklamasyon faaliyetinden başka bir şey olmadığı açıktır.

Hukuk alanında kâr elde etmeyi affectio societatis olarak belirlemiş bir sermaye şirketi, durup dururken, üstelik de ücretsiz bir mevkute aracılığıyla avukatların güncel ve mesleki yaşamlarına “dokunmaya” karar vermişse, kapitalizmin işleyişini bilen basiret sahibi her avukatın ne kadar masum görünürse görünsün bu dokunmalardan huylanması icap eder. Nitekim kapak hariç altmış dört göz alıcı sayfadan mürekkep “kapsamlı” dergimizin sayfalarında araya serpiştirilmiş birkaç mesleki makale bir yana bırakılırsa, derginin yayın hayatını sürdürebilmek için ihtiyaç duyması gayet anlaşılır olan tam sayfa reklamlara ilaveten, “Bürosunu yeni kuracak avukatlar için coworking fırsatları” başlıklı sayfalarda olduğu gibi, belirli bir firmanın ürünlerinin pazarlanmasına dönük “ürün yerleştirme” uygulamalarına da rastlamaktayız.

Türk tipi başkanlık sistemi adı altında kuvvetler ayrılığının yok edildiği, yasama organının işlevsizleştirilerek parlamenter sistemin ortadan kaldırıldığı, mevcuttaki güdük haliyle bile yargı bağımsızlığının tabutuna son çivinin çakıldığı, OHAL ve KHK’lar aracılığıyla totaliter bir hukuk rejiminin inşa edilmekte olduğu, ilerici yargıçların sürgünler ve işten atmalarla tasfiyeye uğradığı, avukatların adliye kapılarında şiddete maruz kaldığı, yerlerde sürüklendiği bir dönemde yayın hayatına başlayan eyç plas “dergi”sinin, créme de la créme bir azınlık haricinde avukatların mesleki ve güncel hayatlarına ne kadar “dokunduğu” epey su götürür olsa da, hukukun piyasalaştırıldığı ve avukatlık hizmetinin metalaştırıldığı bir sürecin ruhuna gayet uygun bir “eser” ile karşı karşıya bulunduğumuz kesin.

Haksızlık etmeyelim, bilhassa baro seçimlerinde avukatların orasına burasına sıkıştırılan düzinelerce ürün pazarlama broşürünün derli toplu biçimde bir araya getirilmesi ve “doktorlar, mühendisler, mimarlar ve benzeri meslek grupları için güncel yaşam ile mesleki gelişmeleri harmanlayan dergiler” gibi avukatlar için de bürolarının bekleme odalarında müvekkillerin sıcak günlerde yelpaze niyetine kullanacakları ücretsiz bir “dergi” var etmek de neden bir hizmet olarak kabul edilmesin ki?

print