31 Mayıs 2013’te İstanbul Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine tepki olarak başlayan çevreci direnişin, iktidarın otoriter uygulamalarına karşı isyana döndüğü günlerdi… Başta Taksim, Kızılay, Gündoğdu gibi birçok önemli meydandan “Faşizme karşı omuz omuza”, “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganları yükseliyordu. İktidar yetkililerinden barışçıl gösterileri şiddetle bastırma talimatı alan polis, acımasızca halkı gaza boğuyor, TOMA’larla su sıkıyor, yakaladığını copluyordu. Gözaltı sayısı her saniye artarken, emniyetin nezarethanelerinde yer kalmamıştı. Buna karşılık meydanlardaki eylemci sayısı her saat artıyordu.
1 Haziran’da polis silah kullanmaya başlayacaktı. İlk düşen Ethem Sarısülük oldu. Kızılay Meydanı’nda 1 Haziran akşamı polis Ahmet Şahbaz’ın silahından çıkan kurşunla ağır yaralanan Sarısülük, kaldırıldığı hastanede yaşam savaşı veriyordu. 1 Haziran’ı 2’sine bağlayan gece de İstanbul’da Mehmet Ayvalıtaş hayatını kaybetti.
Esnaf yakaladı, polis dövdü
2 Haziran akşamı Eskişehir’deki Gezi eylemlerine katılan Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümü 1. sınıf öğrencisi Ali İsmail Korkmaz, arkadaşı ile Yunus Emre Caddesi üzerindeki polis müdahalesinden kaçarak Kurtuluş Mahallesi’ndeki Sanayi Sokak’a geldi. Sokak başları eli sopalı polislerce kesilmişti. Polisin sopalarından kurtulmayı başaran Ali İsmail, aşağı doğru koşarken polisin çağrısı üzerine “esnaf” tarafından yolu kesildi ve bir çelme ile yere düşürüldü. O esnaflar Harman Ekmek Fırını sahibi İsmail Koyuncu ile Muhammet Vatansever, Ramazan Koyuncu ve Ebubekir Harlar’dan başkası değildi. Bir duvar dibinde sıkıştırılan Korkmaz, olay yerine gelen polislerin de katılımıyla darp edildi. Bir süre sonra Ali İsmail, kaldırımda kendine gelmeye çalışırken tekrar olay yerine dönen terörle mücadele polisi Mevlüt Saldoğan’ın saldırısına uğradı. Soldağan, oturur vaziyetteki Korkmaz’ın başına tekme ile vurdu. Bir anda başı arkaya düşen ve kaldırıma çarpan Korkmaz, yere yığıldı. Uzun süre kendine gelmeye çalışan Ali İsmail, yerinden kalktı ve evine döndü…
Vali: Arkadaşları dövmüştür
Ertesi günü başındaki ağrılar nedeniyle Yunus Emre Devlet Hastanesi’ne giden Ali İsmail, çekilen tomografinin ardından beyin cerrahisi yerine, ortopedi servisine yönlendirildi, daha sonra da evine gönderildi. Odun Pazarı Polis Merkezi’ne giden Korkmaz, başından geçenleri anlattı. Evine döndüğünde konuşma güçlüğü çeken Korkmaz, tekrar hastaneye gittiğinde beyin kanaması teşhisi konuldu ve ameliyata alındı. Komaya giren Ali İsmail, 10 Temmuz günü 19 yaşında hayata veda etti. Ölüm haberi üzerine CNN Türk canlı yayınına çıkan Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna, Ali İsmail’i polisin öldürmediğini iddia ederek, “Kendi arkadaşlarına bile zarar verip ‘polis yaptı’ süsüne büründürmeye çalışıyorlar” diyerek polisleri aklamaya çalışacaktı.
Görüntüler silindi
Ali İsmail Korkmaz cinayetinin çözülmesi için başlatılan soruşturmada, polisin nasıl delil kararttığı ayrıntılarıyla gün yüzüne çıktı. Ali İsmail’in dövüldüğü sokağa bakan Beşik Otel’in kamera kayıtlarının en kritik anları yoktu. Otel sahibi, bunu şalterin kapalı olmasına bağladı. Ancak, en son alınan kayıtta otele gelen polislerin varlığı, kamerayı bu polislerin kapattığını ortaya koydu.
Harman Ekmek Fırınının görüntüleri de polislerce silinmişti. Bilgisayar hard diskleri, görüntülerin geri getirilmesi amacıyla Eskişehir Üniversitesi’nde görevli bilirkişiler Serkan Uğurlu’ya verildi. Ancak Uğurlu, kurtarması gereken görüntüleri iki kez sildi. Bu durum Jandarma Kriminal tarafından tespit edildi ve görüntüler geri getirildiğinde Ali İsmail’in nasıl katledildiği tüm ayrıntılarıyla ortaya serildi.
Kasten öldürmeden dava açıldı
Görüntüler üzerinden şüpheliler tek tek tespit edildi. Eskişehir Cumhuriyet Savcısı Hakan Ali Erkan tarafından hazırlanan 21 sayfalık iddianamede, tutuklu polis memuru Mevlüt Saldoğan, fırın sahibi İsmail Koyuncu, akrabaları Ramazan Koyuncu ve Muhammet Vatansever ile pidecide çalışan Ebubekir Harlar ile tutuksuz polis memurları Şaban Gökpunar, Hüseyin Engin ve Yalçın Akbulut sanık olarak yer aldı. Sanıklar hakkında kasten adam öldürme suçundan müebbet hapis cezası istendi.
Dava Eskişehir’den kaçırıldı
Dava normal olarak Eskişehir’de başlayacaktı. Ancak devreye valiliğin girmesi üzerine dava dosyası “güvenlik gerekçesiyle” Kayseri’ye taşındı. Bu yöntem, diğer Gezi cinayetleri davalarında da uygulanan bir taktikti. Ethem Sarısülük davası Aksaray’a, Abdullah Cömert davası benzer şekilde Balıkesir’e kaçırıldı. Tanıklar ise nedense Eskişehir’de dinlendi.
Validen gazeteciye tehdit
Davanın il dışında görülmesine ilişkin Eskişehir Valiliği’nin görüşünü haberleştiren gazeteci İsmail Saymaz’a mail gönderen Vali Güngör Azim Tuna, “Oğlum İsmail, yine rahat durmuyorsun” diyerek, Korkmaz cinayetinin aydınlığa kavuşturulmasında önemli rolü olan Saymaz’a hakaretlerde bulundu.
Sanık: Emri ben verdim diyenler nerede?
Davanın ilk duruşması Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Tutuklu sanık Mevlüt Saldoğan, savunmasında görüntülerdeki kişinin ısrarla Ali İsmail olmadığını iddia etti. 72 saat hiç dinlenmeden görev yaptıklarını savunan Saldoğan’ın “Biz buradaysak emri ben verdim diyen dönemin Başbakanı da nerede” demesi dikkat çekti.
Her zamanki gibi: İyi hal indirimi
21 Ocak 2015’te sona eren yargılamada sanıkların eylemini kasten öldürme değil, Türk Ceza Yasası’nın 87/4 maddesi kapsamında kasten yaralama sonucu ölüme sebebiyet vermek suçu olduğuna hükmetti. Ali İsmail’e son tekmeyi atan Mevlüt Saldoğan, “kasten yaralama sonucu ölüme sebebiyet vermek” suçundan 13 yıl hapse mahkum edildi. İyi hal uygulayan mahkeme, cezayı 10 yıl 10 aya indirdi. Polis Yalçın Akbulut da 10 yıl ceza aldı ve duruşma günü tutuklandı. Tutuklu sanıklar İsmail Koyuncu, Ramazan Koyuncu ve Muhammet Vatansever de aynı suçtan 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak mahkeme, kararla birlikte 3 sivil sanığı tahliye etti. Ebubekir Harlar ise 3 yıl 4 ay hapis cezası aldı. Polisler Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin ise beraat etti.
Öldürmeden değil yaralamadan ceza
Mahkeme, gerekçeli kararında sanıkların kasıtlarının Korkmaz’ı yaralamaya yönelik olduğu, ancak kasten yaralama sonucu gelişen beyin kanaması sonucu vefat ettiğini savundu. Oysa Saldoğan’ın hedef alarak Ali İsmail’in başına attığı tekmenin öldürücü nitelikte olduğu açıktı. Mahkeme, olayda haksız tahrik olmadığına da hükmetti.
Saldoğan’ın avukatı karara itiraz edince Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nde duruşmalı temyiz incelemesi yapıldı. Saldoğan’ın avukatı Mutlu Karayılan, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “emri ben verdim” dediğine dikkati çekerek, “Ama ne hikmetse görevi verenler değil sadece görevi alan, müvekkil konu mankeni olarak bu suçu işlediği yönünde algı oluşturulmuştur. Yargılamanın selameti açısından eğer yargılama olacaksa bahsettiğiniz kişiler de dahil edilmelidir” görüşünde ısrar etti. Yargıtay, son duruşmada savunma hakkının kısıtlandığı gerekçesiyle kararı usul yönünden bozdu. 18 Nisan 2016’daki duruşmada usul eksikliklerini gideren mahkeme, kararını değiştirmedi.
Görüntüleri silen beraat eden polisti
Beraat eden polis Engin’e Beşik Otel’deki görüntüleri sildiği gerekçesiyle ayrı bir dava açıldı. Bu dava ile bilirkişi Uğurlu hakkındaki davalar halen Eskişehir’de devam ediyor. Ali İsmail’i tedavi için geldiği hastanede beyin kanamasını tespit edemeyen ve kas gevşetici yazarak geri gönderen doktor Hasan Gülcü hakkında ise savcılık takipsizlik kararı verdi.
Ali İsmail Korkmaz davası; valisinden, polisine, doktorundan, bilirkişisine kadar sistemli olarak delillerin karartılmaya çalışıldığı bir yargılama süreci içinde sonuçlandı.
Aradan 3 yıl geçti. Ali İsmail’in katledilmesiyle ilgili sadece polisler ve siviller yargılandı. Ancak ne “Polise emri ben verdim. İşgal kuvvetlerini mi izleyecektik”, “Esnaf gerektiğinde polistir, askerdir, hakimdir” diyen dönemin Başbakanı, ne İçişleri Bakanı, ne de “Ali İsmail’i arkadaşları öldürmüştür” diyen Eskişehir Valisi yargılandı. Ali İsmail bugün yaşasaydı, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nden mezun olacaktı ve belki öğrenmen olarak atanacak ve öğrencilerine ders vermeye hazırlanacaktı.
Ancak geride yarım kalan bir hayat ve eksik bir dava kaldı…