Emeğin Notları: İnsan Olmaya Bağlı Zayıflıklarından Arınmış İdeal (!) İşçi

Bu yazının kaleme alınmasına esin kaynağı olan, “Severance” isimli bir dizi. Bunun nedeni, dizinin günümüzün çalışma ilişkileri, çalışmanın geleceği ve işçinin iş yaşamı-özel yaşamı dengesi üzerine düşündürtmesi. Olan bitene biraz dikkatli baktığımızda, insan onuru ile bağdaşmayan çalışma koşulları ve distopik olduğunu zannettiğimiz bir ofis ortamının kendi çalışma koşullarımıza biraz fazla benziyor oluşu, içimizi ürpertiyor. Senaryodaki yegâne bilim kurgu unsuru, Lumon Endüstrileri adı altındaki şirketin, “mükemmel” iş yaşamı-özel yaşam dengesini sağlama iddiasıyla geliştirdiği teknoloji: “Severance prosedürü”, yani çalışanlarının çalışma saatlerindeki bilinci ile çalışma saatleri sonrasındaki bilincini birbirinden ayıran prosedür. Bu sayede Lumon, özel yaşamlarında ne gibi sorunları olduğundan habersiz, özel yaşamlarından ve bir anlamda “insanlığından arınmış” çalışanlardan en yüksek verimi elde edebilmeyi umarken; bunu kabul eden çalışanların ise olması gereken iş-yaşam dengesine kavuşabilecekleri iddia edilmektedir. Lumon çalışanları, sabah işe gelip binanın bodrum katına indiklerinde, dış dünyada kim olduklarını, aileleri, arkadaşları olup olmadığını artık bilememekte; dış dünyadaki anıları erişilmez hâle gelmekte, özel yaşamlarına ilişkin unsurları tümüyle işyerinin kapısında bırakmaktadır.

Sorgulatıcı ve sürükleyici gelişmeler, “zihni ayrık” olmayı kabul etmiş ve bu işyerinde çalışmakta olan, başroldeki Mark’ın dış dünyada hatırlamadığı ama ofisteki 4 kişilik departmandaki “en iyi arkadaşı” Petey’nin işten açıklanmayan bir nedenle çıkarılması, Mark’ın Petey yerine departman şefi olması ve Helly isimli genç bir kadının işe alınması ile başlar. “Ayırma prosedürü”ne yeni tabi tutulmuş olan Helly, bir toplantı odasında tek başına uyanır, kapı kilitlidir, masa üzerindeki diyafondan gelen sesin kendisine sorduğu kim olduğu, nerede doğduğu gibi sorulara yanıt veremeyerek, anketten tam puanla “başarılı” bulunur. Çünkü işverenin amaçladığı tam da budur: Kim olduğunu dahi hatırlamayan ve sadece çalışmaya odaklı işçiler. Ayırma prosedürü işe yaramıştır. Ancak Helly bunun farkında bile değildir.

Oysa ayırma prosedürüne tabi tutulmadan iki saat kadar önce, kendisini kayda alan kameraya karşı elindeki rıza metnini okuyan Helly’nin şu cümlelerle “rıza”sının alındığı anlaşılmaktadır: “Kendi hür irademle ayrılma adı verilen prosedüre katılmayı kabul ediyorum. Algısal geçmişimin cerrahi operasyonla alınarak iş hayatım ve özel hayatımdaki anıların ayrılması için rıza gösteriyorum. Bu değişimin geri dönüşünün mümkün olmayacağını biliyorum. Bu beyanı özgürce veriyorum”.

Özgür iradesiyle karar verdiğine inandırılmış olmak

Bedensel ve ruhsal bütünlüğüne aşırı bir müdahale niteliğindeki bu prosedüre işçinin gösterdiği rıza, gerçekten özgür iradesine mi dayanmaktadır, bu rıza geçerli sayılabilir mi? Kendisi ve ailesinin geçimini sağlayabilmek için bulabildiği işten elde edeceği gelire muhtaç olan işçinin, kendisine dayatılan çalışma koşullarını pazarlık konusu yapabilecek bir gücü var mıdır ki, işe alınabilmek için ileri sürülen koşullara serbest iradesiyle karşı koysun veya bunlara rıza gösterdiği kabul edilsin. Bilindiği gibi rızanın, temel bir hakka müdahaleyi meşru kılan bir hukuka uygunluk gerekçesi sayılabilmesi için her şeyden önce bunun özgür iradeye dayanması gerekmektedir. Örneğin esasen tarih öğretmeni olan Mark’ın, Lumon’da işe girerek, bu prosedüre “rıza” göstermesinin ardında, karısının ölüm haberinin yarattığı acı ile başa çıkamaması yatmaktadır.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 38. sayısında bulabilirsiniz.

print