Kavramları Tersyüz Ediyoruz: Devlet ve Demokrasi

Devlet, yasa yapıcısı ve uygulayıcısı olarak, vergiler, mahkeme, polis, asker gibi toplumu düzenleyici ve/veya baskılayıcı kurum ve kurallarıyla ülke çapında egemen siyasi erktir. Bu ve benzeri geniş kapsamlı semptomatik tanımlama devlet aygıtının kâh koruyucu, kâh baskılayıcı yüzünü simgeler. Toplumsal açıdan semptomatik görüntüleriyle algılanan devlet aygıtı, arka planda toplumsal- sistemsel işlevi bağlamında baskılayıcı yüzüyle Hobbes’un Leviathan’ı olarak karşımıza çıkar. Toplumsal kuralları koyarak düzeni sağlayan devlet; demokrasi, liberalizm ve özgürlükler bağlamında nerede durmaktadır? Bu yazı da devlet aygıtını demokrasi ve özgürlükler bağlamında odağa koyarken, devlet-sistem ve devlet-sermaye ilişkisi ele alınacaktır.

Tarihsel süreçte baskılayıcı işleviyle sınıfsal toplumların yönetsel aygıtı olarak ortaya çıkan devlet olgusunu, doğal olarak, sömüren ve sömürülen sınıfların bulunmadığı ilkel toplumlarda görmeyiz. Feodal sistemde feodal beyler ve köleler şeklinde sömüren ve sömürülen sınıfların oluşumu, baskı örgütü olarak ilkel hâliyle devlet olgusunu tarih sahnesine taşımıştır. Ancak bu oluşum, modern toplumlarda görüldüğü şekliyle örgütlenme formatında değil, mülk sahipliğinden kaynaklanan kişisel güç ve yetki kullanımı biçiminde ortaya çıkmıştır. Feodal bey hem mülk sahibi olarak hem de kamusal erkleri uhdesinde toplayarak, baskıcı yöntemle yöneticilik yaparak mal varlığını korumuş ve yönetmiştir. Yasa yapıcısı ve uygulayıcısı olan feodal bey, beslediği silahlı güçlerle de hâkimiyetini içte ve dışta sürdürmüştür. Feodalitenin yıkılışı ve ulus devlet formatına geçişle, feodal beyin haiz olduğu kamusal yetkiler devlet örgütüne devredilirken, mülkiyet hakkı sermaye sahiplerinde kalmıştır. Ulus-devlet yapılanmasında mülk sahibi sermaye sınıfı karşısında, emekçiler ve devlet mülksüzdür. Ulus devlet düzenine geçişle, hem emeğin geçimini sağlayabilmesi, hem de devlet aygıtının kamusal işlevlerini ifa edebilmesi, üretim araçlarına sahip sermayenin yatırım yapıp ekonomiyi işler konuma getirmesi koşuluna bağlanmıştır. Bu süreçte demokrasi3 ve liberalizm konuları da güç ilişkisi bağlamında şekillendirilmiştir.

Westfalia Antlaşması ile oluşmuş ulus devlet yapılanması, 1917 Sovyet devrimiyle kapitalist ve kolektivist olarak yol ayırımına girerek, toplumsal mülkiyet biçiminde ve devlet aygıtının oluşum ve işlevlerinde mutlak farklılaşmalar gerçekleşti.

Şöyle ki, kapitalist sistemde sermayenin başatlığı altında devletin işlevleri sermaye birikimine katkı yapıcı şekilde tanımlanırken, kolektivist sistemde devlet aygıtı ekonominin dümenine geçerek, ekonomi yönetiminde merkezi planlamayı hâkim kıldı.

Feodal yapılanmaların tarihin deriliğinde kalması, kolektivist yapılanmanın ise çöküşü sonucunda günümüzün tek örneğini kapitalist devlet yapılanması oluşturur. Bu durumda feodal devlet yapılanmasını iktisat tarihi alanına, kolektivist devlet yapılanmasını ise iktisadi sistemler alanına terk ederek, kapitalist devlet yapılamasına odaklanıp, ekonomi ve politika bilimi ışığında devlet, demokrasi ve liberalizm konularını ele alacağım.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 38. sayısında okuyabilirsiniz.

print