“Laicisme sözcüğü Katolik Hıristiyanlığın yayıldığı halkların dilinde, özellikle Fransızca’da kullanılır ve kökenine bakılırsa “halksallaştırma” demektir. Çünkü kaynağı olan Hıristiyanlık- öncesi Grekçe’deki laos (halk), laikos (halksal) sözcükleri Hıristiyanlık döneminde clericus, yani din adamları dışında olan kişiler için kullanılırdı. Modern Fransızca’da laicisme, din adamlarından, rahiplerden başka kişilere, kurullara, yetkililere dünya işlerinde hattâ din işlerinde üstün bir yer verme anlamını taşır.”
1789’la birlikte laikleşme, basit bir din karşıtlığından değil, feodal düzenin temeli olan imtiyazlı ve güçlü ruhban sınıfının temsil edildiği kilise karşıtlığından yükselir. Hak talepleriyle eş zamanlıdır ve bağlantılı süreçlerdir.
Laiklik ideolojik, siyasi ve toplumsal örgütlenmedir, asgari zemindir. Toplumun örgütlenmesi, dolayısıyla hukukun da temelidir. Yurttaşlıktır.
3 Mart 1924, hilafetin ve vakıf sisteminin kaldırıldığı, varlıklarının devlete devredildiği, eğitim sisteminin değiştirildiği (Tevhid-i Tedrisat) laiklik adına önemli bir tarihtir. Böylece dinin, yani Sünni İslam’ın toplumsal örgütlenmesi ile birlikte iktisadi ve siyasi olarak gücünü de dağıtma adımıdır.
Bütün bunlara dönük, pervasızlaşarak resmileşen saldırının miladı aslında 1980 12 Eylülü’dür. Yeni bir birikim rejimine ihtiyaç duyan sermayenin ihtiyacına binaen siyasi ve toplumsal bir dönüşüm ihtiyacı. TSK’ya tüm toplumun İslamizasyonu’nu öneren yayınlar yapan Türk Tarihi Dergisi’nde 1981 yılında yapılan tespit açıkça bu ihtiyacı ortaya koyar: “Türk tarihinde, disiplini en ucuza imal eden düzenlerden biri de İslamiyet’tir.”
Burada hedef laikliğin tasfiyesi ile birlikte emekçi kitlelerin dinci gerici değerlerle kuşatılarak sermayenin çıkarlarına, bu doğrultuda her türlü uygulamaya ikna edilmesidir. Burada öncelikli olan kadınların ikna edilmesidir. Böylece sermaye piyasaya devrettiği emeğin yeniden üretimi olan maliyet kalemlerinden kurtulur. Dinin kadınlara vaaz ettiği budur. Böyle bir toplumsal değerler bütününe örgütleyerek veya zorla ikna… Bugün karşı karşıya olduğumuz tablo bunun hızlandığı ve güçlendiği bir süreçtir.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 31. sayısında okuyabilirsiniz.