Yazımı bitirme ve dergiye gönderme zamanı geldiğinde “ne yazayım” diye düşünmem genelde. Zaten ne yazacağımı az buçuk belirlemişimdir. Ancak bu dönem yazacak bir şey bulmakta zorlandım. Maliye ve Hazine Bakanının istifasını (pardon görevden affını) değerlendirsem, haber ve yazı değeri yok. Baksanıza o gün bile haber yapılmadı, iki gün sonra kısa kısa değinildi gazetelerimizde. Adalet Bakanı’nın yargıda reform yapacaklarını söylemesinin haber ve yazı değeri de Teoman’ın sabaha karşı bardan alkollü çıkması gibi. “Ne yazayım” sorusu iyice kafamı kurcalamakta iken, o gece bir rüya gördüm.
Bir hukuk & siyaset dergisinde rüya anlatmak ne kadar doğru bilemedim tabii. Ancak sonuçta burası mizah köşesi ise, pekâlâ anlatılabilir dedim.
Efendim bendeniz, kalabalık bir dosyada pek de önemli olmayan bir celse sabahına uyanmak üzere uyuyorum (rüyamda uyumuyorum, rüya öncesi uyku bu, rüyayı içeren uyku yani).
Rüyamda o kalabalık dosya öncesi meslektaşlarla duruşma salonu önünde kalabalık kalabalık konuşuyorken, aklıma dosya ile ilgili bir şey geliyor ve baro odasına gitmem, UYAP’tan çıktı almam gerekiyor (bir insan rüyasında balta girmemiş orman görür, masmavi deniz görür, beğendiği bir film yıldızını, sporcuyu görür; ben rüyamda UYAP’tan çıktı almak için baro odasına gidiyorum, kusura bakmayın). Baro odası çok kalabalık, bırakın çıktı almayı, bilgisayarlar gözükmüyor insan kalabalığından. “Bu maske de insanı ne kadar korur bilemiyorum ki” diyorum içimden, bir bakıyorum yüzümde maske yok (aşağı yukarı her rüyada olduğu gibi burada da bir abukluk var tabii, evinden çık sen, adliyeye git, ta baro odasında anla maskesizliği).
Hemen soruyorum baro odası görevlisine, kendisinde de maske olmadığını söylüyor. En yakın nerede bulabileceğimi soruyorum, “en yakın Urfa’da bulursun, hem benim memleketim, gezersin” diyor (bu abukluk daha fena).
Sonra duruşma salonu önüne gidiyor, kalabalığa sesleniyor, insanlara tek tek soruyorum, hepsinden olumsuz yanıt alıyorum (kuru kalabalık bu işte). Adliyede dolaşıp alakasız insanlara alakasız şirinlikler yaparak maske soruyorum, hepsinden olumsuz sonuç alıyorum.
Duruşma ile zerre alakalı değilim, başlayıp başlamadığı ile ilgilenmiyorum; varsa yoksa yüzümde maske olacak. Hem maskem yok hem sosyal mesafe kuralını ihlal ediyorum. Gözümde canlanıyor kos“koca” turkuaz renkli koronavirüs tablosu.
Başka müvekkillerin işleri de var adliyede. Fakat o işlerin peşine maske bulamadan düşmem mümkün değil. O nedenle gördüğüm her canlıya maske soruyorum, ısrarla “bizde yok”, “yedek maske taşımıyoruz” türü cevaplar alıyorum.
Hatta biri, “şimdi sen duruşmaya gireceksin, beraat verecekse de mahkûmiyet verir hâkim, ne hakla insanların sağlığını riske atıyorsun” diyor. Sağlığı değil de, müvekkilin benim yüzümden ceza alma ihtimalini düşünüyor, çok üzülüyorum (Rüyada bile ne kadar Durakoğlu’yum görüyor musunuz, ne derdi ruhsat törenlerinde: “Bir annesi terk etmez demişler yavrusunu, bir de avukat müvekkilini”).
O sırada mübaşir, maskesinden de taşan gür sesiyle dosya numarasını ve bir kısım sanıkların ismini okuyor. Görev bilinci ile dalıyorum duruşma salonuna.
Her kalabalık dosyada olduğu gibi, burada da bazı sanık müdafileri müştekiye ve vekillerine ayrılan yere oturuyor, bazıları sanık sandalyelerine oturuyor (arada boşluklar var tabii, mesafe korunuyor, lütfen), bazıları ise ayakta. Bense bilinçli şekilde ayaktayım, iki duvarın kesiştiği yere tünemiş vaziyetteyim.
Zabıt yazılmaya başlanıyor: “A müdafii Av. B, C müdafii Av. D, E müdafii Av. Hüsnü Niyetli, … geldikleri görüldü. E müdafii Av. Hüsnü Niyetli’nin maskesiz olduğu anlaşıldı”.
Hemen bulup geleceğimi söylüyorum hâkime, yeniden ayaklarım beni “Urfalı Baro Odasına” götürüyor. Baro odasında neredeyse kimse yok, “nereye dağıldı bu kadar insan” diye düşünüyorum. Sonra alarm tabii…
Uyanıyorum, çorabımı dahi giymeden direkt maskemi takıyorum. Çantama da 3-5 tane maske koyuyor, adliyeye yol alıyorum.
En az rüyamdaki kadar kalabalık bir duruşma salonu önüyle karşılaşıyorum. Dosyaya bakarken, UYAP’tan bir çıktı alma gereği hasıl oluyor, rüyadaki gibi. Gidiyorum baro odasına, çalışanlar dışında kimse yok, Urfalı görevli de yok. Alıyorum çıktımı, giriyorum duruşmaya. İsmimi zapta geçiriyor kâtibe hanım: “E müdafii Av. Hüsnü Niyetli… geldikleri görüldü”.
Maskesiz rüya gerçek olmadı şükür. Peki duruşmada ne oldu? Hiçbir şey. Maskeli günler…