Türkiye’de yargının bağımsızlığı, yargıç ve savcıların hukuki güvencesi için mücadele eden ve 8. Yaşını kutlayan Yargıçlar Sendikası geçtiğimiz günlerde Olağan Genel Kurulu’nu gerçekleştirdi. Hukuk Defterleri olarak Genel Sekreteri Yargıç Enver Kumbasar ile sendikanın çalışmaları, kuruluşundan itibaren yaşadıkları zorluklar, yargının bugünü geleceği ve sendikanın yeni dönemdeki faaliyetlerine dair bir söyleşi gerçekleştirdik.
Hukuk Defterleri: Söyleşimize Sendika’yı bilmeyen okuyucularımıza Yargıçlar Sendikası’nı tanıtarak başlayalım. Yargıçlar Sendikası ne zaman, nasıl kuruldu ve nereden nereye geldi?
Enver Kumbasar: 12 Eylül 2010 referandumu sonrası yargının, hükümetin de desteği ile daha sonraları darbeye teşebbüs edecek bir yapının (o zaman “cemaat” olarak biliniyordu) eline geçmesinden sonra, bağımsızlığının ortadan kaldırılması ve arka arkaya büyük hukuksuzluklar yapılmasıyla birlikte, bu gidişe karşı ancak örgütlü mücadele edilebileceği inancıyla bir grup meslektaşımız bir araya gelerek 16 Kasım 2012 tarihinde Yargıçlar Sendikası’nı kurdular. Yürütme organı başlangıçtan itibaren sendikamızın varlığını kabul etmek istemedi, bu nedenle sendikamıza resmiyet kazandırılmak istenmedi. Ancak yapılan büyük hukuk mücadelesi sonunda varlığımızı hukuken de geçerli hale getirdik ve faaliyetlerimize başladık. Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve benzeri alanlarda basın açıklamaları, açık oturumlar ve benzeri yollarla önemli bir mücadele verildi. Birçok meslektaşımız soruşturma geçirdi, sürüldü. Büyük bir dayanışma gösterilerek ayakta kalabildik ve bugünlere geldik.
H.D.: Yargıçlar Sendikası geçtiğimiz günlerde kongresini topladı. Kısaca Üçüncü Olağan Kongrenizden söz eder misiniz?
E.K.: Evet, 12-13 Eylül 2020 tarihlerinde Ankara’da 3. Olağan Kongremizi yaptık. Salgın hastalık günlerine denk gelen kongremizi toplamak ve başarıyla gerçekleştirmek hiç de kolay olmadı. Katılım sağlayan bütün üyelerimizi yönetim adına buradan kutluyor, teşekkürlerimizi gönderiyoruz.
Başarıyla geçen kongremizde söz alan konuşmacılar sendikamızın faaliyetleri ve geleceği ile ilgili düşünce ve önerilerini özgür bir biçimde açıklama, ülkenin hukuk sorunlarını tartışma olanağı buldular. Bu bakımdan çok verimli oldu. Kongrede iki önemli karar alındı: Birincisi, Yönetim Kurulu’nun 7 kişi yerine 5 kişiden oluşması yönünde tüzük değişikliği yapıldı. Daha hızlı karar alabilmek ve verimli olabilmek için buna ihtiyaç duyuldu. Yerinde olmuştur. Yeni Yönetim Kurulu oluşturuldu ve arkasından yeni yönetim belirlendi. Yönetim Kurulu büyük ölçüde yenilendi de denilebilir. Karşıyaka Yargıcı Ayşe Sarısu Pehlivan, İzmir BAM Yargıcı Mehmet Öner, Şanlıurfa Yargıcı Taner Temur, Anadolu Adliyesi Yargıcı Selçuk Kaya ve Anadolu Adliyesi Yargıcı Dr. Enver Kumbasar yeni Yönetim Kuruluna seçildi. Yönetim Kurulu, tüzük gereği yaptığı ilk toplantıda, seçimle görev bölümü yaparak; önceki Başkan Ayşe Sarısu Pehlivan’ı yeniden Sendika Başkanlığına seçmiş, Genel Sekreterliğe Enver Kumbasar, Başkan Yardımcılıklarına Mehmet Öner ve Taner Temur ile Saymanlığa Selçuk Kaya’yı seçerek görevlendirmişlerdir. Yeni yönetim olağan koşullarda üç yıl görev yapacaktır.
H.D.: Yeni dönemde hedefleriniz neler, ne tür çalışmalar yapacaksınız?
E.K.: Kongrede ve ilk Yönetim Kurulu toplantısında, büyük bir dayanışma örneği verildi ve bunun sürmesi için çaba gösterilmesi genel eğilim olarak ortaya konuldu. Sendikamızın amacı, aslında tüzüğümüzün “Sendika’nın amacı ve ilkeleri” başlıklı 3. maddesinde ayrıntılı bir biçimde gösterilmiştir. Özet olarak ifade etmek istersem; hukuk devletinin korunması ve güçlendirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile yargıç güvencesi ve savunma makamının bağımsızlığı ve etkinliğinin artırılması, adil yargılanma koşullarının sağlanması, toplum ve iş barışının sağlanması, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin temel ilkelerinin korunması ve güçlendirilmesi, tüm çalışanların hak ve özgürlüklerinin korunup geliştirilmesi, yargı etiğinin gözetilmesinin sağlanması, örgüt içi demokratik yapının gözetilmesi. Bu genel amaç ve ilkeler ışığında, önceki yönetim dönemlerindeki faaliyetlerimizden edindiğimiz kazanım ve deneyimleri de kullanarak faaliyetlerimizi sürdüreceğiz. Bu bağlamda, yeni dönemde; sendika üyelerimizle iletişimi artırıp dayanışmayı güçlendireceğiz. Yeni üye kazanımı yollarını arayacağız. Diğer sivil toplum örgütleriyle daha yakın ilişkiye girme yönünde çaba göstereceğiz. Bu amaçla çeşitli kurum ve kuruluşlara ziyaretler ve müşterek çalışmalar yapmayı planlıyoruz. Derginiz yöneticileriyle yaptığımız görüşme ve bu çalışma bunun ilk örneğidir. Sizlere bunun için yönetim adına teşekkür ediyoruz. Salgın hastalığın seyrine göre, çeşitli hukuksal konularla ilgili tek başımıza ya da diğer hukuk örgütleriyle ortaklaşa açık oturumlar düzenlemeyi planlıyoruz.
H.D.: Az önce kısaca değindiniz ama örgütlenme zorluklarınızdan biraz bahseder misiniz? Özellikle yeni kadrolara ulaşabiliyor musunuz?
E.K.: Sendikamızın üye sayısı elbette ki istediğimiz düzeyde değil. Bu bizi umutsuz kılmıyor. Her birimiz hangi zorluklardan ve mücadelelerden çıkıp geldiğimizi gayet iyi biliyoruz. Son yıllarda mesleğe alınanların belli bir anlayış çerçevesinde alındıkları yönünde kamuoyunda, en azından yargı camiasında yaygın bir kabul bulunmaktadır. Öte yandan bazı üyelerimizin muhatap oldukları soruşturma ve sürgün gibi atamalar nedeniyle birçok meslektaşımızın sendikamıza çekingen yaklaşmasına, uzak durmasına yol açtığı da bir gerçektir. Bütün bu zorlukları aşarak kendimizi en iyi şekilde ifade ederek, meslektaşlarımıza ulaşmaya çalışacağız. Az da olsa üye sayımızda artış sağlayabileceğimizi umuyoruz. Nitelik önemli, ancak üye sayımızı da artırmamız gerektiğinin bilincindeyiz. Zorluk var ancak umutsuz değiliz.
H.D.: Sürgün olarak nitelediğiniz atamalardan söz ettiniz.
E.K.: Evet, sendikamız üyesi bazı meslektaşlarımız çok haksız ve hukuksuz bir şekilde, kıdemleri ve aile durumları dahi düşünülmeden uzak illere adeta “sürgün” niteliğinde atama yaşamışlardır. Sizlerin de gayet iyi tanıdığı, sendikamızın önceki Genel Sekreteri, emekliliğine ramak kalmış değerli yargıç İbrahim Fikri Talman arkadaşımız Van’a sürülmüştür. Yine biliyorsunuz daha önce uzak illere sürülen üye meslektaşlarımızdan Aydan Büyükyıldız, Füsün Çağlar ve Tamer Akgökçe emekli olmak zorunda kalmışlardır. Sn. Talman gibi Yönetim Kurulu üyemiz Taner Temur Şanlıurfa’ya, sendika üyemiz Aydın Başar ise Kars’a sürülmüştür. “Sürülmüş” kavramını kullanıyorum; çünkü bu kıdemdeki yargıçların bu atamaları yaşamamaları gerekirdi. Atamalar büyük mağduriyetlere yol açmıştır. Bir çeşit cezalandırma niteliğinde olmuştur. O nedenle “sürgün” kavramını kullandım. Bu arada şunu da belirtmeliyim, son kararnameyle Şanlıurfa’ya gönderilen Selçuk Kaya Anadolu Adliyesine, Kayseri’ye gönderilen üyemiz Nuh Hüseyin Köse İzmir’e atanmışlar, bir şekilde mağduriyetleri bir ölçüde giderilmiştir.
H.D.: Bu arada Sendika Başkanınız görevinden açığa alınmıştı. Hukuki durumu nedir, gelişmelerden bilgi verir misiniz?
E.K.: Evet, önemli bir konuyu açtınız. Sendikamızın Başkanı Karşıyaka Yargıcı Sayın Ayşe Sarısu Pehlivan, cezaevinde açlık grevinde ölen bir sanık için sanal ortamda bir kadın, bir anne, bir insan ve bir yargıç olarak yaşam hakkını savunur nitelikte duygularını paylaştı. Bu paylaşım gerekçe gösterilerek üç ay süreyle geçici olarak görevden uzaklaştırıldı. Bu ağır bir karardı. Üç ayın bitiminde yasa gereği iki aylık bir uzatma daha yapıldı. Artık göreve başlayacağını beklerken, son gün yapılan bir tebligatla göreve başlatılmamış, ucu açık şekilde görevden açığa alma disiplin tedbirinin sürdürüleceği kendisine bildirilmiştir. Sendika olarak yapılan işlemlerin hukuka uygun ve adalet duygularıyla bağdaşık bulmuyoruz. Bu durumu 16 Kasım 2020 tarihli bir Yönetim Kurulu kararıyla tespit edip Hakimler Savcılar Kurulu’na bildirdik. Hukuksuzluğun bir an önce giderilmesini, disiplin soruşturmasının bir an önce bitirilmesi ve Başkanımızın göreve başlatılmasını yüksek düzeyde talep ettik. Bekliyoruz.
H.D.: Biraz da yargının genel sorunlarına değinelim, ne dersiniz? Yargının bugünkü durumunu nasıl tanımlarsınız?
E.K.: Siz de takip etmişsinizdir. Basına yansıdığı kadarıyla biliyoruz ki, bugün yargıya olan güven yüzde kırkların altına düşmüş ve bu durum kabul edilebilir değildir. Toplumun büyük bir kesiminin adalet talep ve beklentisi en yüksek düzeyde dillendirilmektedir. Bu, neden böyle olmuştur? Anayasada siz ne kadar “hukuk devleti”, “bağımsız yargı”, “yargıç güvencesi”, “doğal yargıç”, “hakimlere emir ve talimat verilemez, telkinde bulunulamaz” yazarsanız yazın; eğer yargınız gerçek anlamda bağımsız, yargıcınız tam bir güvence altında değilse, bunları sağlamanız olanaklı değildir. Anayasa değişiklikleriyle yeni oluşturulan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” içinde Hakimler Savcılar Kurulu da biliyorsunuz yeniden yapılandırıldı. Anayasanın 159. maddesine göre Hakimler Savcılar Kurulu 13 üyeden oluşur. Adalet Bakanı ve Müsteşar doğal üyelerdir. Kurulun dört üyesi Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan, kalan yedi üye ise Anayasada gösterilen usule göre Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilir. Mecliste çoğunluk Cumhurbaşkanının partisine ait ise, belirlemeyi dolaylı olarak Cumhurbaşkanı yapmış sayılır. Yeni sistemde Cumhurbaşkanının partili olduğunu da biliyoruz. Böylece, Kurulun bütün üyeleri doğrudan ya da dolaylı olarak partili Cumhurbaşkanı tarafından atanmış olmaktadır. Bu şekilde oluşturulmuş bir Kurulun yargıya ilişkin Anayasada belirtilen ilkeleri gerçek anlamda hayata geçirmesi olanaklı olabilir mi? Demokrasi ve hukuk devleti ancak güçler ayrılığı ilkesine dayanır. Özellikle yargı gücünün bağımsızlığı yaşamsal önem taşımaktadır. Yargıçların mesleğe kabul, atanma ve disiplin işlemlerini yapmakla yükümlü Hakimler Savcılar Kurulu’nun doğrudan ve dolaylı olarak Yürütme gücü tarafından belirlendiği bir sistemde, güçler ayrılığından söz etmek olanaklı olamaz. Güçler ayrılığının olmadığı yerde, demokrasi ve hukuk devletinden bahsedilemez. Geldiğimiz bu noktada maalesef ülkemizde yargı bağımsızlığından, hukukun üstünlüğünden söz etmek inandırıcı olamamaktadır. Öte yandan son dönemde Anayasaya göre bütün kurum ve kişileri bağlayan Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan ilk derece mahkemeleri (örneğin, BERBEROĞLU kararı), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının gereğini yerine getirmeyen mahkemelerin (örneğin, KAVALA kararı) bu tür uygulamaları hukuk devleti inancını yerle bir etmektedir. Haksız tutuklamalarla ilgili hak ihlalleri sürmektedir. Toplantı ve gösteri hakkının kullanılmasına ilişkin uygulamadan kaynaklanan sorunlar her gün yaşanmaktadır.
H.D.: Son günlerde yeniden “Yargı reformu” gündeme getirildi. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
E.K.: Bu sözü çok sık duyduk. Gerçekten de geçmişte yargı ve hukuk devleti alanında “reform” niteliğinde değişiklikler yapıldı. Temel yasaların değiştirilmesi, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının tanınması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının iç hukukta sonuç doğurmasının kabulü gibi. Bütün bunlara rağmen günümüzde geldiğimiz nokta itibariyle toplumun önemli bir kesimi yargıya güvenmiyor, uygulamadan memnun değil, içten ve dıştan ülkedeki hukuk düzenine ve uygulamasına yönelik genel bir güvensizlik olduğu ortadadır. Ayrıca “reform” adına ne yapılacağı da henüz açıklanmış değildir. Böyle bir ortamda “Yargı reformu” söylemi çekici gelebilir. Ancak umut ışığı gözükmüyor. Bakalım, göreceğiz.
H.D.: Buradan nasıl çıkılacak? Bu bağlamda yargının diğer bileşenleri ve sivil toplum örgütleriyle birlikte neler yapılabilir? Sendikanızın bu yöndeki bakışını aktarır mısınız?
E.K.: Elbette. Özetleyerek aktardığımız bütün bu olumsuzluklar karşısında asla umutsuz değiliz. Dayanışmamızı güçlendireceğiz, mücadelemizi sürdüreceğiz. Yalnız da değiliz. Her ne kadar mesleki olarak işbirliğine gidebileceğimiz bir örgütlenme gözükmemekte ise de, yargı ve hukuk alanında dayanışabileceğimiz önemli örgütlenmeler mevcuttur. Başta barolar olmak üzere, hukuk dernekleri, sizin gibi dergiler çevresinde toplanmış hukukçular ve başta sendikalar olmak üzere diğer sivil toplum örgütleri. Sendika olarak bunlarla önümüzdeki dönemde daha fazla iletişime girmeyi, ortaklaşa çalışmalar yapmayı değerlendiriyoruz. Ülkemizde hukuk devleti ve yargı bağımsızlığının yerleştirilmesi sürekli mücadele etmeyi gerektiriyor. Bunu yapmaya çalışıyoruz.
H.D.: Düşüncelerinizi zaman ayırıp bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz son bir şey var mı?
E.K.: Düşüncelerimizi okuyucularınızla paylaşma olanağı verdiğiniz için Sendikamız adına çok teşekkür ediyorum. Aydınlık günler diliyorum.