Portre: Doğan Öz’ü Anmak Memlekete Sahip Çıkmak Demektir

Doğan Öz’ü 2005 yılında anmaya başladık. O zaman katledilmesinin 27. yılı idi. Aradan 12 yıl geçmiş. 24 Mart 1978 yılında katledilmesinin üzerindense 39 yıl geçti.

Anmalarımızda genellikle bu yazının başlığını kullanıyoruz: Doğan Öz’ü anmak memlekete sahip çıkmak demektir. Gerçekten de, kısa meslek yaşantısına sığdırdığı onca çalışma O’nun mesleğine, hukuka ve hayata bakışının da bir göstergesi. Doğan Öz; aydınlık, yurtsever, ilerici kimliği ile ayrılmaz bir biçimde yürüttüğü savcılık mesleğinde, yurdu ve halkı için durmadan çalıştı. Katledilmesinin nedeni de, bu kimliği, ülkesi ve halkı için yaptıklarıydı. Bu nedenle, Doğan Öz’ü anmayı memleketimize dair verdiğimiz kavgamızdan hiç ayırmıyoruz, bu nedenle, her sene anmalarımızda memlekete dair bir gündemi öne çıkarıyor, birlikte düşünmeye, birlikte üretmeye ve birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.

Dönüp, 12 yıl boyunca yazdıklarımıza bakınca yolumuzun ne kadar doğru olduğunu bir kez daha görüyorum. Bu yıllar boyunca Doğan Öz’ü anarken dile getirdiklerimizi, yazdıklarımızı çizdiklerimizi buraya tek tek alıntılamak mümkün değil. Belki bir gün bunların hepsini bir araya getirebiliriz. Yine de bir döneme kısaca değinmek istiyorum.

Biliyorsunuz, bir zamanların Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılarından, bugünün firarisi Zekeriya Öz ile Doğan Öz’ün soy isimleri rastlantı sonucu aynı. Bu rastlantıdan yola çıkarak aralarında kendilerine solcu diyenlerinde olduğu bir toplam, iki savcı arasında benzerlik aramıştı. Hayatını gericilikle, faşizmle, kontrgerillayla mücadeleye adamış Doğan Öz ile bir cemaat savcısı arasında benzerlik aranmıştı. Boşuna bir çaba idi. Sanırım bu sıralar kimse bunu iddia etmez. Biz ise 2010 yılında, bu çabaların üzerine şöyle yazmışız:

Faili meçhul kalmış dosyaların gerçekten kapanması için dosyaların gerçekten açılması gerekiyor. Dosyaların gerçekten açılması ise geçmişle hesaplaşmayı göze alacak siyasal bir duruşla mümkün olabilir. 1980 darbesine gidilen süreçte taşeronluk yapanlar, ülkemizi derin bir karanlığa sürükleyenler bugün ‘demokratikleşme’, ‘sivilleşme’ adı altında Doğan Öz’ün ve diğer değerlerimizin katledilmesinde temel rol oynayan “kontrgerilla” ile hesaplaşmaya giriştiklerini iddia etmektedirler. Buna inanmamızı beklemektedirler. Faili meçhul cinayetlerde katledilenlerin ortaklığını, katledilmelerinde değil, memleket ve insanlık adına durdukları ve temsil ettikleri yerde bulmaktayız. Aydınlarımız, ilerici ve devrimci oldukları için, sistem tarafından tehlike kabul edildikleri için katledilmiştir. Yurtsever Savcı Doğan Öz’ü, aydın hukukçu kimliğinden ayırarak ele almamız, ABD destekli cemaat projelerinde görev alanlarla arasında benzerlik kurmamız mümkün değildir.

Doğan Öz bu ülkenin hukukçularına ağır ama onurlu sorumluluklar devretmiştir. Hukuk Defterleri sorumluluklarının farkındadır. Ülkemizin ve dünyanın üzerindeki karanlığın, sorumluluklarımıza sahip çıkılarak aşılabileceğine inanmaktayız.

Parçası olmaktan gurur duyduğum bu gelenek hiçbir zaman Doğan Öz’ü sadece anmakla yetinmedi. Katledilmesinin her yıldönümünde O’nun bizlere devrettiği değerlere sıkıca sahip çıkarak, bugünün görevlerine işaret ettik. Yolumuzu böyle çizdik.

Doğan Öz’ü saygı ile anıyoruz…

***

Yurtsever Savcı Doğan Öz

Katledilişinin üzerinden 39 yıl geçen Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, gerek meslek yaşamında yaptıkları, gerekse dürüst, üretken, mücadeleci, ilerici ve yurtsever kişiliği ile bu ülkenin hukukçularına yol göstermeye, örnek olmaya devam ediyor…

Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, hayatını gericilikle, faşizmle, kontrgerillayla mücadeleye adamış ilerici, aydın, yurtsever bir hukukçu idi. Savcılık görevine başladığı 1962 yılından itibaren sürekli tehdit edilmiştir. Nedeni bellidir… Doğan Öz, 1968 yılında Konya’da “Mücadele Birliği” adlı örgütün kapanmasını sağlar. Denizli’de Necmettin Erbakan’ın kardeşi Akgün Erbakan’ın yolsuzluk dosyalarını hazırlar. Süleyman Demirel’in kardeşi Hacı Ali Demirel’e Denizcilik Bankası’nca verilen usulsüz kredi olayına el koyar. Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne (DGM) ilk karşı çıkanlardandır. 1973 yılında da, DGM’lerin kapatılması için meslektaşları arasında imza toplar. Hazırladığı kontrgerilla raporu ile yaşadığı dönemin pisliklerini açık olarak ortaya koymaktadır.

Yaptıkları, gerici hareketler içinde o kadar çok tepki toplamaya başlar ki, önce üç bin imzalı bir telgrafla şikâyet edilir; ardından da Komünizmle Mücadele Derneği, Milli Mücadele Derneği, Konya İslam Enstitüsü ve Eğitim Enstitüsü öğrencileri, Konya’da ki evinin önünde “izinli olarak”, “Doğan Öz’ü istemeyiz” yürüyüşü düzenler. Verilen izin, tepkilerin Devletin üst katlarına kadar yükseldiğini göstermektedir. En çok “tayin edilen” savcılardan biri olmasının nedeni de budur!

Katledilmesinin nedeni dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e verdiği kontrgerilla raporunda gizliydi. Doğan Öz raporunun en can alıcı yerinde şöyle diyordu:

Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç demokrasi umudunu yok etmek onun yerine faşist bir düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çok uluslu ortaklıklar Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözme amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır.

24 Mart 1978 sabahı erken saatlerde Emniyet Müdürlüğü’nü arayan bir şahıs, Doğan Öz’ün oturduğu sokakta iki kişinin şüpheli hareketler yaparak dolaştığını iletir. İhbar ciddiye alınmaz ya da alınmaması gerekir. Doğan Öz, sabah işine gitmek üzere arabasına bindiği 24 Mart 1978 günü bu şahıslardan biri tarafından, diğerinin gözcülüğünde vurularak katledilir.

Olayın birçok görgü tanığı vardır. Cinayetten yaklaşık bir ay sonra, başka bir olay nedeniyle gözaltına alınan İbrahim Çiftçi’nin Doğan Öz’ün katilinin tarifine çok benzediği fark edilir. Karşılaştırılan tanıkların tümü İbrahim Çiftçi’yi teşhis ederler. Doğan Öz’ün katili olarak yargılanan İbrahim Çiftçi, verdiği ifadede, “Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz’ü (…) eski Ankara Ülkü Ocakları 2. Başkanı Hüseyin Demirel ve (…) Hüseyin Kocabaş’ın verdikleri talimat üzerine öldürdüm. Adresi bilmediğim için Hüseyin Demirel benimle geldi ve bana savcının otomobilini gösterdi. Kendisi de yanımda kaldı. Yarım saat kadar orada dolaştık. Tahminen yarım saat kadar sonra gelip arabasına bindi. Hüseyin Demirel bana, ‘tamam hadi ateş et’ dedi. Arabaya yaklaştım ve altı el ateş ettim ” şeklinde itirafta bulunur. İbrahim Çiftçi’nin ifadeleri ve evinde bulunan kot pantolon ile mont, tanıkların anlatımları ile bire bir uygunluk göstermektedir.

Doğan Öz’ü “tasarlayarak öldürmekten” yargılanan İbrahim Çiftçi, Ankara Sıkıyönetim 1 No’lu Askeri Mahkemesi tarafından dört kez oybirliği ile ölüm cezasına çarptırılır. Ancak, nedense (!) ilk üç seferinde Askeri Yargıtay 1. Dairesi tarafından “eksik soruşturma” bahane edilerek karar bozulur.

Dördüncü seferde ise idam kararı onaylanır. Ancak bu kez de ilk üç idam kararının onaylanması yönünde görüş bildiren başsavcılık tutum değiştirerek Ceza Dairesi’nin onama kararına itiraz eder ve dosya Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’na gönderilir. Kurul, 7’ye karşı 8’lik oy çokluğuyla, delil yetersizliğini gerekçe göstererek kararı bozar.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun, 7’ye karşı 8’lik son bozulma kararından sonra, Yerel Mahkeme, “zorunluluğunu” vurgulayarak şu kararı verir: “Sanık İbrahim Çiftçi’nin maktül Doğan Öz’ü taammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüştür. 22 Temmuz 1983 tarihli 35 sahifelik gerekçeli kararda deliller tek tek tartışılmış, ret ve kabul sebepleri uzun uzadıya izah edilmiştir. (…) Ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararlarına direnilemeyeceğinden, bir oy farka da dayansa 7/8’lik oy çokluğuna dayanan Daireler Kurulu bozma ilamına sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle uyulmuş sanık Çiftçi’nin beraatine karar verilmiştir.

Son olarak Askeri Yargıtay 1. Dairesi, temyiz istemlerini reddederek 9 Ocak 1985 tarihinde beraat kararını onaylar ve kararı kesinleştirir.

Beraat eden İbrahim Çiftçi, 5 yıl 1 ay cezaevinde yattıktan ve 4 defa idam cezasına çarptırıldıktan sonra, söz konusu “hukuki zorunluluk” nedeniyle 1984 yılında tahliye oldu. Çiftçi, cezaevinden çıkar çıkmaz önce İLKSAN’a müdür, ardından da patron olur. 1997 senesinde Devlet Bahçeli’nin karşısında MHP genel başkan adayı olarak çıkar.

Tahliyesinin ardından kendisiyle yapılan bir röportajda İbrahim Çiftçi’nin söyledikleri olayları açıklamaktadır: “Benimle birlikte fikriyatım da mahkûm ettirilmek isteniyordu. Çok şükür suçsuz olduğum anlaşıldı. Bir Türk milliyetçisi olarak, Türkiye’min en sadık evlatlarından biri olarak yaşayacağım ve devletime, milletime hizmet edeceğim.

Doğan Öz’ün eşi, emekli yargıç Sezen Öz de, katlediliş ve yargılama sürecini, tek cümleyle özetlemektedir: “Yaptıran ve yargılayan aynı olunca karmaşık bir tablo ortaya çıkıyor…

print