Erving Goffman, Stigma adlı eserinde gündelik hayata karışmış damgalara dikkat çekiyordu. Eğer ortak olanaklardan diğerleri gibi yararlanamamak söz konusuysa, evet, damgalılar yararlanamıyordu. Bir başka deyişle, herkes eşitti ancak damgası olanlar bu kuraldan azadeydi. Ona göre üç çeşit damga vardı ve bunlar; bedenin korkunçlukları, zayıf irade ve ırk ve din gibi etnolojik damgalardı (Goffman, 2014: 31). Goffman’ın “korkunçluk”tan kastı, beden sahibinde değil karşısındakinin anlam dünyasına tekabül eden niteliğiyle damgalanma eylemine meşruiyet veren tüm anomalileri kapsayabilir. Saldırgan gibi görünen bu “korkunçluk” ibaresi, tiksinti uyandıran bir anlamdan ziyade normal dışılığı ifade eden dramatik bir tabir olarak algılanmalıdır. Bu üç damga arasında bedenin farklılıkları, gündelik hayatın içindeki damgalardan en belirgin olanıdır. Örneğin, zayıf iradenin beraberinde getirdiği ve iyi gizlenmiş bir alkolizm ya da beyaz tenli bir göçmenin yabancılığı damganın ifşasında çok aceleci davranmazken, bedendeki damga; gizlenemez, örtbas edilemez ya da ötelenemez gerçekliği bizzat alın bölgesinde taşımak demektir. Bu durumda, yüzdeki derin bir falçata izine sahip biri, Fil Hastalığı’na sahip bir başkası ve yürüme yetisini kaybetmiş diğeri aşağı yukarı aynı damgada eşitlenir ve bu damga tam olarak bedende cisimleşir.
Goffman’dan 11 sene sonra 1974 senesinde Fransa İçişleri Bakanı Rene Leonir, Les Exclus: Un Français sur Dix adlı eserinde bazı kesimlerin ortak olanaklardan dışlandığına dikkat çekti. Esere göre, ortak olanaklardan ve ekonomik büyümeden herkes eşitçe yararlanamıyor ve bu yararlanamayan kesim, sadece yoksulları değil Fransa’nın yaklaşık yüzde 10’unu kapsıyordu. Tarım Devrimi ile birlikte toplumların kılcal damarlarına nüfuz eden eşitsizlik ve artık adı konulmuş bu “dışlanmışlar”, bir bakan tarafından -biraz da paradoksal şekilde- görünür kılınmıştı.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 29. sayısında okuyabilirsiniz.