Uluslararası koruma, menşe ülkesinde zulüm görmüş ya da zulüm riski altında olan kişilere sığındıkları ülkede sağlanan hak ve hizmetlerin tümünü ifade etmektedir. Uluslararası koruma hukuku ve insan hakları hukuku, mültecilerin sığındıkları ülkeye kabul edilmeleri ve o ülkede insan onuruna yaraşır bir şekilde muamele edilmeleri için uluslararası korumanın esaslarını belirlemektedir. Türkiye’de sığınma amacıyla bulunan yabancılar için medyada “mülteci”, “göçmen”, “geçici sığınmacı”, “misafir” gibi çok çeşitli ifadeler kullanılmaktadır. Bu -bilinçli- kavram karmaşası ortasında ilgili kişilerin uluslararası ve ulusal hukuktaki statülerine açıklık getirilmesi ve daha da önemlisi meselenin statülerdenbağımsızinsanhaklarıboyututemel alınarak tartışılması, bu kişilerin haklarını ve onlara yönelik planlanan uygulamaların sınırlarını belirlemek açısından önem teşkil etmektedir. Bu yazıda tartışmalara katkı vermek amacıyla temel kavramlara yer verilecektir.
Uluslararası koruma hukukunun temeli olarak görülebilecek İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14. maddesinde düzenlenen “tüm insanların zulüm altında başka ülkelere sığınma hakkı” ertesinde 1951 yılında kabul edilen Cenevre Sözleşmesi olarak da anılan Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Sözleşme’de uluslararası mülteci tanımı ile mültecilerin haklarına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Cenevre Sözleşmesi’nde mülteci “ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucuöncedenyaşadığıikametülkesinindışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen” herkesi ifade etmektedir. Bu mülteci tanımında toplumsal cinsiyet temelli zulme maruz kalma riski altında olma, doğrudan mültecilik sebeplerinden biri olarak belirtilmemişse de uluslararası düzenlemeler ve devletlerin ulusal mevzuatlarında kabul ettikleri yasalar ile toplumsal cinsiyet temelli sığınma başvurularının belli bir toplumsal gruba mensubiyet başlığı altında değerlendirileceği kabul edilmektedir.
Cenevre Sözleşmesi’ndeki düzenlemesi ile mülteci statüsü objektif ve sübjektif zulüm riski değerlendirmesi ile ortaya konan bireysel koşullara bağlı olarak tanınabilmektedir. Buna ek olarak, 35. madde ile Sözleşmenin hükümlerinin uygulanmasına nezaret etme görevi yüklenen Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) görev alanına uluslararası hukukta yaşanan gelişmeler ile ayrımsız şiddetten kaçanlara da koruma sağlanması hususu eklenmiştir. Bu sayede beş sebebe dayalı zulüm korkusuna bağlı mülteci tanımının genişlediği savunulabilmektedir. Ayrıca BMMYK El Kitabı’nda bir kimsenin Sözleşme’deki tanıma uygun kriterleri taşıdığı andan itibaren mülteci sayıldığı, dolayısıyla mülteci statüsünün kurucu değil “açıklayıcı” nitelikte olduğu kabul edilmektedir.
Türkiye’de uluslararası koruma açısından kaynak hukuki düzenleme 2013 yıllı 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’dur (YUKK). İdari gözetim, sınır dışı etme kararları ve bunlara karşı başvurulabilecek yargı yolları gibi uluslararası koruma hukukuna ilişkin konularda Türkiye aleyhine verilen AİHM ihlal kararları ve AB üyelik süreci bu kanunun yapımında önemli rol oynamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1951 Cenevre Sözleşmesi’ni coğrafi kısıtlama ile kabul ettiğinden yalnızca Avrupa Konseyi ülkelerindeki ırk, din, tabiiyet, belli bir toplumsal gruba mensubiyet veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için Türkiye’ye sığınan kişilere mülteci statüsü vermekte, Avrupa Konseyi ülkeleri dışından gelerek uluslararası korumaya başvuran kişilere ise statü belirleme işlemleri sonrasında YUKK 62. maddesi uyarınca şartlı mülteci statüsü verebilmektedir. Mülteci ve şartlı mülteci tanımına giremeyen; ama zulüm sebebiyle gönderilemeyecek kişiler için mevzuatımızda bir de ikincil koruma statüsü düzenlenmiştir. Türkiye’de şartlı mülteci statüsü alan kişilerin üçüncü ülkelere yeniden yerleştirme işlemleri kabul eden devletlerin sağladıkları kotalar kapsamında Göç İdaresi Başkanlığı ve BMMYK iş birliğinde gerçekleştirilmektedir. Fakat bilindiği üzere bu sayılar çok yetersizdir.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 36. sayısında okuyabilirsiniz.