Sevgili Hocam,
Gidişinizin ardından neredeyse iki ay olacak. Her ne kadar sevgili kızınız Barış Aybay, ayrılığınızın haberini, bir süre öncesinden usul usul verse de ben hep ümitvardım, çünkü siz hayata ne kadar bağlıydınız ne kadar çok yazacak kitabınız, söyleyecek sözünüz vardı. Şimdiyse, sizinle dilediğimce vedalaşamadan gerçekleşen ve hiç hazır olmadığım bu ayrılığın içimi nasıl kederle doldurduğunu, beni şefkatle dinleyen yakınlarıma anlatıp avuntu bulmaya çalışıyorum ama sonuç aldığım pek söylenemez.
Siz gittikten sonra, kimi sevenleriniz güzel yazılarla, limandan demir alan cesametli1 bir gemiyi selamlar gibi andılar isminizi. Olgun cümleleri, sizi hakkıyla anlatan ifadelerle bezeliydi. Birkaç hafta önce de, başarılarıyla gurur duyup mutlu olduğum -ve hafızam beni yanıltmıyorsa konuşmacı olduğunuz son akademik toplantıda2 kürsüyü paylaştığınız- bir arkadaşım, hakkınızda bir yazı yazmam önerisinde bulundu. Ortaya ne çıkacağından şüphe edip kaygı duysam da hayır demek olmazdı. Örnekleriyle bilirsiniz, konu sizinle ilgiliyse, kusursuz olunmalı telaşıyla kolayca çuvallayıp mahcup duruma düşebiliyorum karşınızda; ki bu sefer, kusursuzun peşinden koşmadan iyisini yapmaya çalışacağım.
Nasıl bir yazı yazacağımı, yazıda nelerin olması gerektiğini çok düşündüm ama dönüp dolaşıp hep şu giriş cümlesinin önünde buldum kendimi: 5 Mayıs 2022’de Rona Aybay’ı kaybettik. Sanırım, kabullenmekte zorlandığım gerçeğe alışmak için günlerce altını çizip durdum bu telgraf cümlesi gibi kesin ve keskin cümlenin.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 36. sayısında okuyabilirsiniz.