Bunyak’tan Notlar – 2

Yazının birinci bölümü Hukuk Defterleri’nin 4. sayısında yayınlanmıştır1.

 

08.09.2016

Hukuk tanımları kaldı.

Bize göre hak, insanlığın herhangi bir medeniyet çağında ve herhangi bir memlekette cari ekonomik sistemin formül halinde ifadesidir.

Yukarıda ki satırlar Mahmut Esat beyin 1940 tarihli “Hukuku düvel” isimli eserinden.

“Hak” sözünü hukuk yerine kullanıyor. Eseri bulup okursan şaşırtıcı pek çok tanımlama bulabilirsin. Buna “devlet” de dahil. Ama hocanın kendi tanımlamalarıdır. Hem de List’leri, Sorel’leri falan inceledikten sonra “bize göre” diyerek yazmıştır.

Nereden aklıma geldiğini soracak olursan Aybar’ın bir yazısını okuyordum. Başgil’e övgüyle başlamış. Sonra da onun değişimleri aklıma geldi. Mina Urgan onun için kırkından sonra sosyalist olmuş tabirini kullanmıştı. İyi hukukçu, yazıları ve konuşması hukukun verdiği bilgiyle yüklü, belagat örneğiydi. Fakat sonraları fizik ve diyalektik üstüne -Uğur Mumcu ile konuşması- düşüncelerini açıklama şansızlığı olmuştu. Zaten TİP’i bırakmıştı. Galiba partiyi kürtçü olarak değerlendirmişti. Mehmet Ali Arslan, Tarık Ziya Ekinciler kürtlüğü öne çıkmış sosyalistlerdi. Pekiyi de Aren-Boran Aybar’ı tasfiye etmek için mi uğraş veriyordu?

Hans J. Wolff ise hukuk için ne demiş okur musun? “Hukuk”, muayyen hâkimiyet ve iktidar sahipleri tarafından muayyen tarzda vazedilmiş olup yine muayyen tarzda tahakkuk ettirilen bir takım emirlerin heyeti mecmuasıdır, diye tarif olunabilir.

Yazılar büyüktür de bizim anlayışımız kıttır demeyeceğim. “Hakimiyet ve iktidar” bir kez elde oldu mu nasıl ele geçtiği önemini yitirir, korumak ve kaybetmemek için savaş verilir. Aileden devlete, ülkeler arası ilişkilere varıncaya değin böyledir. Öyledir ki; aynı konuda farklı düşünceler çatışmaya dönüşür, çatışma, farklı görüşler ortadan kalksa da sürer gider.

17.09.2016

Hukukta yaptırımın yokluğu hukukun yokluğu anlamına gelmez. Sen kazananı olmayan oyunlar oynamadın mı?
Çocuktuk, ufacıktık, top oynadık acıktık.
Sonra yemek yedik ve tekrar oynadık.
Yalnızca oyun vardı.
Deneyi vahşi dedikleri arasında sosyal antropologlar yapmış. Çocuklar bir topun peşinde saatlerce koşuşturmuşlar.

Geldik uygarlığa…
Top, ayakkabı, forma. İki de kale ve de hakem.
Bir takım diğer takıma karşı…

Bu yüzden olsa gerek bulup çıkardığım hukuk tanımlarını yazıyorum.
Yoksa anlatamadıklarımı mı anlatıyorum.

Hocamız Lütfi Duran da bakalım ne yazmış: “Yeni bir numara serisine başlandığına göre; bazı resmi beyanlar hilafına, 27 Mayıs 1960 günü ihtilal ile sona eren1. Cumhuriyetin devamı kabul edilmediği gibi; MBK devrinde kanunlara konulan numara sırasına da uyulmadığından TC Anayasasının yürürlüğe girdiği 25 Ekim tarihinde açılan devri 2. Cumhuriyet olduğu resmen teeyyüt etmektedir.”

Kısaca 2. Cumhuriyet lafı bile yeni değil! Hoca 63’te yazmış işte. Tuhaf mı?

Madem tuhaflıkları yazıyorum. 61 Anayasası 114. madde başlığıyla hükümet tasarruflarına son vermiş, 10 yıl boyunca hükümet başı rahmetli Süleyman beyi hop oturup hop kaldırmıştır.

Nerden aklıma geldi? Tasarruf kelimesi hukukla nerede takışır? Galiba ondan…

Keselim mi Bilgütay. Yenileri yaz, ben de eskileri… Örneğin sen KHK, bay Kaynak’ın görüşlerini, Kılıçdaroğlu’nun “laflamasını” hareketin nasıl karşıladığını yaz.

Nur u muhabbetle…

26.09.2016

Geçen mektupta 61 Anayasası ile hükümetlerin tasarrufunun olamayacağını yazmıştım. Benim gibi düşünen yargıçlar öylesine kararlar verdi ki; rahmetli Süleyman efendi hop oturmuştu. Kalktığın da ise anayasayı değiştirmekte çareyi bulmuştu. Yine rahmetli Nihat efendinin de etkilediği TBMM 71 yılında 1488 sayılı kanunla KHK’leri kabul etmiştir. 1924’ün de gerisine 1876’nin 36. maddesine düşülmüştür. Yani yürürlükte olan kanunların hükümleri değiştirilebilir ya da kaldırılabilir hale gelmiştir. Tabii bu konuya bakarken o günün koşullarına ve geriye dönerek 1876 da ki dünyanın durumuna da bakmak gerekir.

Ben bu günleri ve gelecek günleri size bırakıyorum.

Ha eklemeliyim. Lütfi Duran’ın KHK konusunda o günlerde ki görüşleri Ülkü Azrak ile karşılaştırılarak okunursa tabii Kuzu yani bu günlerin hukukçusu bay Kuzu’nun görüşleri de dahil, yasama organının işlemi olup olmadığına dair bir karar çıkar. Ülkü Azrak ki Sıddık Sami Onar’ın asistanıydı. Duran’la da yer yer aykırı düşerdi. Eylem ve işlem farklılığına dikkat!

03.10.2016

Sorma deyince sormadım. 3. sayıya hazırlandığını bilemedim. Sevindim. İlk iki sayı gibi olmamalı dedim. Yayımlanmış yazılar yinelenmemeli. Falanca gazetede çıkmış filanca dergide yayımlanmış makaleler dergiyi çıkmadan eskitir. Eski yazıları okuyan kaldı mı? Bu günü daha da önemlisi yarını sizlere bırakırken eskileri okumayın demek istemiyorum. Tarihten yarını kurmak için yararlanın da yarınlar dünün tekrarı olmasın.

Dün çok mu kötüydü? Örneğin, 61 Anayasasını Anayasa Mahkemesi yorumlarken yargıçlar her yasanın özünü araştırıp bulmak için çaba göstermişlerdi. Eski yasalar yeni anayasaya uygun olmayabilirdi. Alışkanlık mı oluşturdu nedir her konuya öz incelemesiyle devam ettiler. 71 darbesi 61 ruhunu esir aldı da, esir ruh aradan bacadan sızıp özgürlüğe koştu. Biçimi denetlerken özü denetlemeye çalıştılar. Öyle mi! 80’de darbe geldi, 82’de anayasa ve denildi ki; “AYM (…) kanun koyucu gibi davranışla, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm kuramaz. Md. 153”

Senin durduğun yere geldik. Politika “hukuk”u belirliyor. Yarın da böyle mi olacak? Ya da Sami Selçuk’un tekrarladığı “egemenlik milletindir” diye “parlamento” nun çıkardığı her yasa hukuka uygun mudur? Yalnız biçim olarak mı “yargılanmalıdır”? Ölüm cezasını çıkarmalı mıdır? Politikayı yapanlar “hukuk” u da mı yapmışlardır? Eh! O zaman KHK doğrudur. Olağanüstü haller de. Olağan mahkemeler yanlıştır. “Millet” en doğrusunu bilir!

Oylar seçer başına getirir. Amerika’da bir zamanlar senatörün biri pi sayısını beğenmemiş. Kanun teklifi geçmek üzereyken son anda geri çekilmiş. Kabul etseler pi sayısı değişmiş mi olacaktı?

Matematiğin ya da fiziğin yasalarını değiştirmek kimsenin aklına gelmiyor. Oysaki hukukta bir yasa yapılıyor, kavga kıyamet. Bilimlerin bu ayrımı neden? Doğanın diyalektiği ile tarihin diyalektiği. Fark mı var? Ya da böyle düşünmek akla zarar mı? Hadi düşünmeyi bırakalım. İşimize bakalım.

Yok yok! Alıntılarla makale bizim ders kitaplarına benzer. Şu bunu demiş, bu şunu demiş. “Kanaatimiz”… Bildirsen n’olur bildirmesen n’olur! Anayasa 148 açıkça yorum yapmayı yasaklıyor. Hukuk insanın özgürleşmesinde engelleri kaldırmak için vardır.148 in baskısında yargıç nasıl yargılayacaktır? Bütünlükten 13 ile 15 bir arada ele alınıp 148 aşılacak mı? AYM bilir deyip bırakmalı mı? Ya da yeni sayı bu işi mi irdelemeli?

İşin zor! Üstelik bir de baronun başkanlık sorunu var.

Ben oturup yazıyorum. Mektup yazıyorum. Ama gönderdim sanıp boş kağıt mı yolluyorum?

3. sayı için önerilerimi yazmıştım. Sonra da yolladım sanmıştım. Meğer yollamamışım. Sanmışım. Kusur büyük kusur. Bakma diyemeyeceğim. Bakarsan bak! Ama yukarıda yazdıklarıma bak. Önerilerim orada. Umarım bu kez hata yapmam.

03.10.2016

Doğrusu sürpriz oldu.
İki ayda bir çıkacak gibi de şu dağıtım işi yolunda değil, galiba! Kutlamak gerek. Çünkü 3. sayı demek çıkmaya devam edecek demek.
Bizim şimdiye değin pek başarılı olamadığımız bir konudur.
Yön, Ant, Türk Solu devamlı çıkabilmiş.
Örneğin TİP’in yayınları hep bir yerlerde tıkanmış kalmıştır.
Hemen yanıtladım çünkü çok sevindim.
Senin yazını da okudum.
Evrim Şenöz’ü de tabii…
Başladım da; hemen yanıtlamak istedim.
Bütün yazıları bitireyim, tafsilatlı kısmı sonra…

13.10.2016

Biliyorum geciktim. Olaylar, partilerin durumu, dergi falan filan… Hangi birini yazayım? O denli çok söylenecek söz var ki! Susarak belki anlatabileceklerimden çoğunu anlatabilirim. Yazarak yalnızca bir kaçını…

Derginin tamamını okudum. Senin önerdiğin örgütlenmenin ütopya olduğunun farkına varmak canımı acıttı. Özellikle bu günün yasaları varken savcıların ve yargıçların birliği nasıl olur?

Aldatılmanın önüne geçmeli. Darbenin karşı darbelerle önlenemeyeceği anlatılmalı. KHK’larla kemirilenin özgürlük. Sonucun kölelik olduğu bildirilmeli. Tutuklayın!

Atın içeri!
Asın! demelerine az kaldı. Şu an yüz binler. Yakında milyonlar ceza alıyor olacaklar. Geriye kimler kaldı? Onların yazgısı yazılıyor. Yasalar hukuka aykırı madde madde KHK olup çıkıyor. Çıkıyor çıkmasına ya, barolar sus pus, cılız karşı çıkışlar. Ha unutmadan yazayım, bir de Evrim Şenöz.

31.10.2016

Güvenlikten sopa yemek yerine savcıyı yargılamayı Baro düşünmeli mi?
Baro savcıyı nasıl yargılar?

Yargıç avukatı nasıl yargılar? Hakimler savcılar yüksek kurulları varsa eh avukatlar için de Barolar Birliği yok mu?
Savcının önlem aldığı yargıcın yargıladığı yerde avukat ne iş görür? Sadece savunma mıdır?
Kendini savunsun da…
Yazdırma bana yazacağım…

31.10.2016

İki de avukatı gözaltına almışlar. Hadi şimdi baro da sıra.
16 kişi içerde. Ama muhasebeci de içerde.
Bu gazete kaç gün dayanır?
Baro ne kadar uyumlu!
Daha sesini çıkarmadığına bakılırsa…
Vatandaşlar ve de tomalar gazetenin önünde.
Cüppelerini unutmuşlar ise uyuyorlar mı?
Yemin etmediler mi?
Yani ne olacak, baroyu da mı alacaklar?

08.12.2016

“Hukukta mücerretlik ve müşahhaslık” kim yazmış? AndreRouast. Prof. Belik doktorken çevirmiş. Hukuk Fakültesi mecmuasın da çıkmıştı. Ne zaman ne bileyim işte. Tarihle ilişkimi koparmışken sorulacak soru mu? Ama Evrim okumalı. Yararlanacağı satırlar bulabilir. Felsefeyle ilgili değil, hukukla ilgili. Okunmasını salık vereceğimiz arkadaşlar olabilir. Evrim’in geldiği yerde. Bilinç, soyutla somutu tartışa durmuşken. İyi tartışmalar.

KHK’lar beni yanıltmıyor. Beklediğimden de iyi! Örneğin 667 sayılı KHK.
“Meslekte kalmalarının uygun olup olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir.” Buna göre AYM ve de Danıştay iki karar almışlar. İkisi de Avrupa’dan dönecektir de, bize ne diyeceksin. Deme be!

Gelip kapıyı çaldıkların da evde yokuz mu diyeceksin?
Yüksek yargıçlara yürütmenin emrini tebliğ etmişler. Onlar da pek’i efendimizdemişler mi? İçlerinden dememişlerdir de dış görünüş öyle göstermiyor.

Nasıl gösteriyor diyeceksin ben de iç güveyinden hallice mi diyeceğim? Kararları okudum. Atilla İlhan geldi “bilincime”.

13.12.2016

Olmak ya da olmamak.
Olmamayı seçtik bir kere de size afiyet olsun.
5. sayıyı merakla bekliyorum.
Acaba politika mı ağırlıklı olacak hukuk mu?
Bildiğin gibi ben karıştırmam. Sulandırırım ama tek tek giderim. Şişenin dibini görene değin de içerim. İçermişim diyecektim. Meyhane mukassi görünür taşradan amma bir başka letafet olacak mı olmayacak mı, artık sabahında yazar mısın?

1871 Paris Komününü dağıtan, saraya karşı girişilen öfkeli “öldürerek propaganda” işçi sınıfını hareketten koparmıştı. Anarşistleri de enternasyonalden sepetlemekle komünistleri haklı çıkarmıştı. Bugün de haklı olmak istemez misin?

Hamdi v. Rumsfeld davasında ABD yüksek mahkemesi terörle mücadelenin olağanüstü yetkilendirdiği yürütmenin olağan davranması gerektiğine karar vermiştir. Karar hem yasamaya hem yürütmeye hem de yargıya ABD yurttaşının anayasal haklarını kullanabileceğini belirtmiştir. Demokrasilerde çare tükenmez deyip ABD yürütmesi de Guantanamo üssünde yani ABD toprakları dışında özel ve de yetkileri kendinden sorulur mahkemeler icat etmekle sıyrılmaya çalışmışsa da yurttaşları konusunda başaramamıştır.

Bir yandan Paris bir yandan Washington. Ne iş diyebilirsin. Hukuk mu politika mı demiştim ya biraz sulandırdım. Meyhanede olamadıysam da meyhaneyi unuttum sanma diyerekten alacak haklarım bakidir diyorum.

01.01.2017

Sağ ol!
İsa’nın doğumu mu yeni yıl? Doğrusu 6 ocak olmalı mıydı?
Pek’i 24 Aralık nereden çıkmış? Asyalı göçerlerin işi!

Öykü’den başlayıp hepinizin yeni yılını kutlayacaktım.
Yeni olanları eskitmek korkusu sardı her yanımı.

İkibinonyedi derken bindokuzyüzonyedi mi derim acaba? Olsun yahu ne olacak? Sen anlamayacaksın da kim anlayacak?

Yeni yılınız kutlu olsun!

print
Notes:
1. Notların birinci bölümü Hukuk Defterleri’nin 4. sayısında yayınlandı. Bir kısım okurun geçen sayıya ulaşamamış olma olasılığından hareketle, ilk bölümüm giriş kısmını tekrardan paylaşmak istiyorum: Osman Nuri Bunyak Kabataş Erkek Lisesi’nden ağabeyim. 15 yıla yaklaşmış kendisi ile tanışmamız. Lisenin bir e-posta grubunda tanıştık. O günden beri sürekli konuşuyoruz. Çok uzaklarda yaşadığından, memlekete çok az gelebildiğinden dolayı da çoğunlukla e-postalar üzerinden. Kırk yılda bir de yüz yüze, çay kahve veya rakı eşliğinde… Yazışmalarımızda her şey vardır. Siyaset, hukuk, spor, çocuklarımız… Ve tabi ki TKP. Aynı zamanda hukukçudur. Hatta bir ara İstanbul Barosu’na bile kayıtlıymış! “Adamlar tebligat yapmadan silmişler, tebligatı nereye yapacaklardı o da ayrı mesele” der kendisi. Bunyak abi, Hukuk Defterleri’nin de bir okuru. Tabii, okuru sözün gelişi kullanıyorum. Yazdıkları ile eleştirileri, önerileri ile ilen bir yayın kurulu üyesi dersem sanırım daha doğru olur. Bunyak abi çıkan her sayıyı kendisine ulaştırdıktan kısa bir süre sonra okuyup, bitiriyor ve sonrasında da görüşlerini benimle paylaşıyor. Bir tek dergiye yazmaya ikna edemedim kendisini. Öyle ise ben yazışmalarımızı notlar haline getirir, bunları yayınlarım dedim. Ancak buna ikna edebildim. Bu yazı da bu fikirden yola çıkarak oluştu. 2016 yılındaki yazışmalarımızdan, derginin içeriğine uygun olacağını düşündüklerimi derleyip, notladım. Yalnız, derginin sayfa kısıtı nedeni ile tek bir sayıya sığdıramadım. Devamını önümüzdeki sayıda okuyabileceğiz. Bu notların oldukça değerli ve her birinin ayrı bir makale konusu olduğunu düşünüyorum. Bunyak abi yazmıyor, bari Yayın Kuruluna ve dergi okurlarına/ yazarlarına ödev olsun diye düşündüm. Bizler araştıralım, tartışalım ve yazalım. Esas amacım da budur. Notlardaki anlatım ve yazım hatalarının tamamının bana ait olduğunu da şimdiden söyleyeyim. Umarım çok değildirler.İyi okumalar, iyi tartışmalar…