Trans bireylerin sadece sosyal ilişkilerde değil; eğitim, çalışma yaşamı, barınma, sağlık hizmetleri, politik temsil konularında da ayrımcılığa uğradıkları artık yadsınamaz bir gerçeklik. Kaldı ki ayrımcılığa dayalı bu anlayışa dur diyecek olan hukuk mekanizmalarının sessiz kalması, mevzuat eksikliğinin görmezden gelinmesi, şiddeti engelleyici önlemlerin alınmaması ve hatta politik yargı kararıyla bu anlayışa zaman zaman zemin hazırlanması, ne yazık ki bu gerçekliğin daha da köşeli tarafı. Trans bireylere yönelik bu ayrımcılığın bir kolu da şüphesiz ki benliklerinin uzantısı niteliğindeki cinsiyet ve isimlerinin değişikliklerine ilişkin uygulamalar…
İsim değişikliğini düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 27. maddesi gereğince isim değişikliği ancak haklı bir sebebin varlığı halinde hâkimden talep edilebilmektedir. Yine bundan bağımsız olarak cinsiyetini değiştirmek isteyen kişi, Kanun’un 40. maddesi nezdinde, cinsiyet değişikliğine yönelik izin için mahkemeye başvurabilmektedir. Bu talep karşısında cinsiyet değişikliğine izin verebilmek için talepte bulunanın 18 yaşını doldurmuş olması, evli olmaması, transseksüel yapıda olup cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunluluğunu ve üreme yeteneğinden sürekli şekilde yoksun bulunduğunu eğitim araştırma hastanesinden alınacak resmi bir sağlık kurulu raporuyla belgelemiş olması şartlarını aramaktadır (TMK 40/1). Bu izinden sonra kişi tıbbi yöntemlere uygun bir cinsiyet değiştirme ameliyatı sonucunda cinsiyetini değiştirdiğini ispat ederek nüfus sicilinden cinsiyetinin değiştirilmesini talep edebilecektir (TMK 40/2). Görüleceği üzere 40. madde hükmü cinsiyet değişikliği ile ilgili hususu düzenlerken, 27. madde isim değişikliğini ele almaktadır. Dolayısıyla iki kural iç içe geçmiş değildir ve her ne kadar 27. madde hükmü, 40. madde hükmü ile temas hâlindeyse de ilgili madde, 27. madde hükmünün bir gerekçesini veya ön şartını oluşturmamaktadır.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 34. sayısında okuyabilirsiniz.