6639 sayılı Torba Kanun ile Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne tahsis edilen Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü’nde artık Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin hiçbir yetkisi kalmadı. Okul ve öğrencileri kendi binalarında ‘misafir’ konumundalar.
Süreç nasıl gelişti?
Kampüsün devredileceği konusu ilk kez 2014 yılının yaz aylarında ortaya çıktı. Hazırlanan bir yasa tasarısına göre Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü’ne yeni bir üniversite kurulması kararlaştırılmıştı. Kimsenin nereden çıktığını bilmediği bu gelişmenin hükümet nezdindeki gerekçesi ise, binanın tıp eğitimi alanında da tarihten gelen özel konumunun olması ve bu tarihin devam ettirilmesi oldu. Binanın mülkiyetinin okula değil, Bakanlığa ait olması da hükümetin elini güçlendirdi ve bu süreçte Marmara Üniversitesi’nin hiçbir söz hakkı olmadı.
2014-2015 eğitim dönemi, Marmara Üniversitesi’nin gerçek sahiplerinden öğrencilerin açıklamalarına, akademisyenlerin de desteklediği imza kampanyalarına, dayanışma kermesleri ve konserlerine, bu kampüsten mezun olanların protestolarına sahne oldu. Hem internet üzerinden hem de öğrenci kulüplerince doğrudan okulda toplanan imzalar, TBMM’ye de sunuldu. Okul akademisyenleri de sürecin üniversitelerin özerk yapısına aykırı olduğunu belirterek devre tepki gösterdi.
Fakat AKP, ne öğrencileri ne akademisyenleri dinledi. 15 Nisan 2015’te ilgili Kanun, Resmi Gazete’de yayınlandı ve Haydarpaşa kampüsü Sağlık Bakanlığı’na devrolurken, adı Sağlık Bilimleri Üniversitesi oldu. Kanunun ilgili maddesinin iptali için gerçekleştirilen Anayasa Mahkemesine başvuru süreci daha sonuçlanmamasına rağmen, Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) çoktan faaliyetlerine başladı bile.
2015-2016 eğitim yılı başlamadan önce SBÜ idari olarak kuruluşunu ilan etti ve Marmara Üniversitesi’nin taşınmasını bile beklemeden Haydarpaşa Kampüsü’nün kullanımına başladı. Henüz öğrenci alımına başlamayan üniversitenin rektörü ve mütevelli heyeti hazır ve nazır şekilde kampüste makamlarında oturuyorlar. Söz konusu eğitim – öğretim yılı boyunca eğitime başlamayacak bir üniversitenin tüm idari kadrolarının hazır olması aslında tüm bu işlemlerin ne kadar da planlı olduğunu ortaya koyuyor.
İdari kuruluşu yetmezmiş gibi Sağlık Bilimleri Üniversitesi kampüsü çoktan sahiplenmiş durumda. Sanki onlar hep buradaymış, Marmara Üniversitesi öğrencileri ve hocaları misafirlermiş gibi faaliyet yürütüyorlar. Öyle ki henüz öğrencisi olmayan üniversite, Kasım ayında bir ‘açılış etkinliği’ bile düzenledi. Ve tabi ki, Sağlık Bakanı ve birçok bürokratın katıldığı bu açılışa Marmara Üniversitesi öğrencileri alınmadı!
Ayrıca o gün Marmara Üniversitesi tabelası okulun girişinden söküldü ve daha öğrencisi olmayan bir üniversitenin tabelası aceleyle asıldı.
Üniversitelerini bırakmak istemeyen, buna ses çıkaran Marmara Üniversitesi öğrencileri ise, herhangi bir protesto olmaması için, Bakanın okuldan ayrılacağı esnada kampüsten çıkartılmayarak adeta alıkoyuldular. Tüm bu yaşananlar öğrencilerin ve akademisyenlerin yoğun tepkisine yol açtı. Öğrenci konseyi ise bir açıklama yaptı ve tüm öğrencileri ‘hukuk sınırlarına’ davet etti.
Bundan sonra ne olacak?
AYM süreci halen bitmiş değil, ancak SBÜ’nün okulun sahibi gibi davranmasına, Bakanlıkla protokoller imzalamasına ve Sağlık Bakanı’nın ‘Zor oldu ama süreci tamamladık’ açıklamasına bakılırsa AYM’den aksi yönde bir karar çıkmayacağını umuyorlar. Ayrıca, ‘Gerekiyorsa o mevzuatı da koyun bir kenara’ diyen bir kişinin Cumhurbaşkanı olduğu bir ülkede, AYM’den hükümetin aleyhine gelecek bir iptal kararının uygulanması da pek mümkün görünmüyor.
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin yeni adresi ise, Üniversitenin merkez kampüsü olan Göztepe kampüsü olacak. Burada inşaat başladı ve çalışmaların 2017 yılının ocak ayında tamamlanması bekleniyor. Daha hukuki süreç sonlanmadan başlanan ve hatta yapıcı firmanın okul yönetiminden daha önce yaptığı açıklamalar herkesin kendinden ne kadar emin olduğunu gösteriyor. Yani tekrar edecek olursak, Marmara Üniversitesi öğrencilerine okullarını terk etmek dışında bir yol bırakılmıyor.
Sonuç ve ne yapmalı?
Tüm bu süreç, sıradan bir devrin çok daha ötesini gösteriyor. O da AKP’nin hukuk tanımaz, istediğini yapan uygulamaları. Galatasaray Üniversitesi’nde çıkan bir yangın (Tıpkı Gar’daki gibi!), Yıldız Teknik Üniversitesi Yıldız Kampüsü’nün Davutpaşa’ya taşınması, İTÜ’nün de merkezi olarak Ayazağa’da toplanacağı iddiaları sürecin bütününü ortaya koyuyor. AKP, ülkenin tüm merkezi üniversitelerine yönelik bütünlüklü bir müdahalede bulunuyor.
İktidarının başından bu yana üniversitelerden hep korkan bilime düşman AKP iktidarı, II. Adülhamid döneminde yaptırılan ve Türkiye’nin en güzel, tarihi binalarından birine kendi Bakanlığına bağlı bir üniversite yerleştiriyor. Haydarpaşa Garı’nın yıllardır içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında ve Haydarpaşa Port projesi ile birlikte bakıldığında, Haydarpaşa’ya dair bütünlüklü bir rant planının olduğu açıkça görülüyor.
O zaman bu durumda biz öğrencilerin yapacakları şey bellidir: İstanbul en güzel yerlerinde bulunan, biz öğrencilerin şehrin merkezinden kopmadan, bilimle buluşması için kurgulanan Üniversitelerimizi ranta teslim etmemek adına hep birlikte gerçekleştirilecek bir mücadeleyi örmek. 2013’teki gibi, halkın meşruluğuna dayanan bir mücadeleyi büyütmek. Hala zamanımız varken, bu üniversite kampüsleri otellere, projelere dönüştürülmeden daha yapacak çok şey var. Bunun için de ‘hukuk sınırlarını’ biraz ‘zorlamak’ gerekli, çünkü bizim hukukumuz onların hukukundan üstündür!
O zaman, mücadeleye devam…