“Hakim durumun kötüye kullanılması” kavramı, esasen rekabet hukukuna ait bir terminoloji temelinde ifade edilen bir kurumdur. Kısaca, bir teşebbüsün, ilgili pazarda rakiplerinden ve müşterilerinden bağımsız hareket edebilme gücüne sahip olmasını ve bu gücünü, pazarın ve tüketicilerin aleyhine kullanması durumunu ifade etmektedir. Bir teşebbüsün hakim durumunu kötüye kullanabilmesinin ön şartı, o teşebbüsün ilgili pazarda hakim durumda olmasıdır. Hakim durum analizinde çeşitli etkenler değerlendirilmekte, bunların başında ise teşebbüsün sahip olduğu pazar payı, rekabet ettiği rakiplerine üstünlük kurmasını sağlayan fikri mülkiyet hakları, rakiplerinin güçleri, marka bilinirliği gibi unsurlar gelmektedir.
Teşebbüsün bu nevi unsurlar sayesinde sahip olduğu hakim durumunu kötüye kullanma halleri de çeşitli şekilde gerçekleşebilmektedir.
Yine bunların başında rakiplerin faaliyet göstermesinin zorlaştırılması, ürüne ilişkin aşırı fiyat uygulaması, bir ürünün satışının diğer bir ürünün satışına bağlanması (bağlama anlaşmaları), tüketicinin zararına uygulamalar gerçekleştirilmesi gibi pazar davranışları gelmektedir. Bu kötüye kullanma hallerine ilişin denetim ve yaptırım görevi ise 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ile 1997’de kurulan Rekabet Kurumu’na verilmiştir.
Ben ise, yukarıda yer verdiğim temel nitelikteki bilgilere ve bunların çok daha karmaşık hallerine ilişkin rekabet hukuku başlıklarına, 2000 senesinde yurtdışında yaptığım yüksek lisans sürecinden beri oldukça aşinayım. Yurtdışından dönüşümle birlikte önce İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi’nde, ardından farklı üniversiteler bünyesinde rekabet hukuku eğitmenliğim dönemimde, hakim durumun ilgili pazarda kötüye kullanılması kavramını öğrencilerimle bolca konuşma ve tartışma fırsatı buldum.
…
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 12. sayısında okuyabilirsiniz.