Yığınlar veya bir başka kullanımıyla kitleler, sosyo-psikolojik açıdan nasıl çözümlenebilir? Yığın içinde olmak bireyi, tek başına yapamayacağı veya yapmayı tercih etmeyeceği eylemlere mi yöneltir? Rasyonel davranan bir kişi, sadece bir yığına-kitleye dahil olarak daha saldırgan, gözü pek veya yıkıcı davranışlar mı sergiler? Yoksa yığın başlığı altında birbirinden farklı pek çok grup çeşidinden (miting, toplantı ve gösteri yürüyüşü kitlesi, düzensiz ve rastgele toplanan gruplar vb.) mi bahsedilir? Akla bir çırpıda gelen bu sorulara ve beraberindeki tartışmalara şu anda okumakta olduğunuz yazıda “yığın psikolojisi” kavramı üzerinden yanıt bulmaya çalışacağım.
Öncelikle yığınlar, onları meydana getiren farklı bireylerin kişilik tipleri çözümlenerek psikolojik açıdan incelenebilir. Diğer taraftan yığın meselesi, hukuk sosyolojisi derslerinde anlatılan ve bireyin grup içerisindeki davranış örüntülerini araştıran sosyal kontrol deneyleri aracılığıyla da incelenebilir. Burada bir parantez açmak gerekirse, bireylerin sosyal yaşamda girdiği gruplarda diğer insanların görüşlerinden ne kadar etkilenerek grup normunu benimsedikleri (Muzaffer Şerif ’in otokinetik deneyi), içselleştirmemelerine rağmen başkalarının düşüncelerini ortamdan dışlanmamak adına nasıl kendi görüşleri gibi dillendirdikleri (Asch deneyi) ve eşitler arasındaki ilişkilerin ötesinde otorite figürleri tarafından verilen emirleri- talimatları uygulamaya ne kadar yatkın oldukları (Milgram deneyi) bu deneylerde oldukça önemli verilerle tartışılmıştır1.
Ancak elinizdeki yazıda, yapay bir şekilde bir araya getirilen kişilerin davranış örüntülerinden ziyade deney-dışı yöntemlerle bir araya gelen, sokaktaki kalabalıkların davranışlarını gözlemleyen çalışmalar üzerine bir tartışma yürütülecektir. Gustav Le Bon’un özelinde 19. yy. sonlarında ortaya çıkan yığın kuramcılarına ve Sigmund Freud’un görüşlerine daha çok eğilerek, sağdan sola düşünce çevrelerinde kalabalık gruplara ve kitlelere yönelik bakışın nereye evrildiğine dair kısa bir özet sunulacaktır.
***
Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 32. sayısında okuyabilirsiniz.