40 Yılda Bir Arpa Boyu: Türkiye’nin Rektör Seçim ve Atamalarıyla İmtihanı

Birkaç yıldır kamuoyunda artarak dillendiren en önemli iddialardan biri, mer’i mevzuatın birçok bakımdan 12 Eylül’dekinden (12 Eylül 1980- 6 Kasım 1983) bile daha geriye düştüğüdür. Ancak hem hukukçuların hem de siyaset bilimcilerin serdettikleri bu düşünceyi kanıtlamaya müteallik çalışmalar yapmaktan ziyade, ağızda pelesenk etmeyi tercih ettikleri görülmektedir. Bu yazının temel amacı ise, anlamı doğrultusundan sapmamak, yürütmek, yönlendirmek olan latince rego fiilinden türeyen rektörün, son 40 yılda Türkiye üniversitelerinde nasıl atandığını ele almak olacaktır.

Sondan başa: Olağanüstü hâlin laboratuvarında

12 Temmuz 2016 tarihinde Boğaziçi Rektörlüğü için yapılan seçimde Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu, seçime katılmış öğretim üyelerinin %86’sına yakınının oyunu alarak Boğaziçi Üniversitesi’nde o güne kadar yapılmış oylamalarda -tahminen Türkiye’deki üniversitelerde 1992-2016 arasında yapılmış tüm seçimlerde de- en yüksek oy oranıyla seçilmiş rektör olmuştu. Bu, sebepleri çok açık olmasa da, iktidar odakları açısından var olan rektör seçimi ve ataması sistemiyle ilgili bardağı taşıran son damlaydı. İdari olarak bunun görünür tek nedeni, Yükseköğretim Kurulu tarafından seçimle gelen altı kişinin üçe indirimi akabinde Boğaziçi Üniversitesi geleneğinde adayların birinci lehine çekiliyor olmasıydı; kısaca Cumhurbaşkanına bu durumda seçim hakkı kalmıyordu. Bilindiği üzere, 15 Temmuz günü yaşanan coup d’état girişimi ve akabinde 20 Temmuz günü Olağanüstü Hâlin ilan edilmesi Türk Hukuku açısından bu konuda da yeni bir evreye girildiğini ifade ediyordu. Konuyla ilgili ilk gürültü mecliste koptu: 6741 sayılı Kanunun görüşmeleri sırasında iktidar partisi (AKP) milletvekilleri ilgili yasaya rektör seçimleriyle alakalı olarak birinci ve ikinci fıkrası şu şekilde olan 2547 sayılı Kanunun 13. maddesindeki bir değişikliği önerdiler: “Devlet üniversitelerinde rektör, Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Bir aylık sürede önerilenlerden birisinin atanmaması ve Yükseköğretim Kurulu tarafından, iki hafta içinde yeni adaylar gösterilmediği takdirde Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılır. Rektörün görev süresi 4 yıldır. Süresi sona erenler aynı yöntemle yeniden atanabilirler. Ancak aynı Devlet üniversitesinde iki dönemden fazla rektörlük yapılamaz. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder.-Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektörün atanması Yükseköğretim Kurulunun uygun görüşü üzerine ilgili mütevelli heyet tarafından yapılır. Rektörün görevi atandığı usule göre sonlandırılabilir.” Komisyonda hiçbir şekilde zikredilmemiş bu değişiklik önerisine o zamanki muhalefet partilerinin (CHP-HDP- MHP) tepki göstermesi sonucunda, birleşime yaklaşık olarak verilen iki saatlik bir aranın ardından önerge geri çekildi. Ancak 29.10.2016 tarih ve 676 sayılı KHK’nın 85. maddesi, ilgili önergenin birinci fıkrasında hiçbir değişiklik yapmayıp ikinci fıkrasında “Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör, mütevelli heyetinin Yükseköğretim Kuruluna teklifi ve Yükseköğretim Kurulunun olumlu görüşü üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanır.” şeklinde yapılan bir tashihle bu önergeye kanun şekli vermişti. Böylelikle 1992 yılından beri geçerli olan sistem rafa kaldırılmış; üniversitede seçim uygulamasına son verildiği gibi, Yükseköğretim Kurulunun ilgili üniversitenin dışından olan profesörleri de Cumhurbaşkanına aday önerebilmesinin yolu açılmıştı. Ayrıca bu uygulama, TBMM’nin Olağanüstü Hâl koşullarında nasıl by-pass edileceği ile ilgili bir ilk örnekti. İlgili kararnamenin üzerinden iki hafta geçtikten sonra, 13.11.2016 tarih ve 2016/101 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile 2012 ila 2016 yılları arasında Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu’nun rektör danışmanlığını yapan, ayrıca 2016 yılında Rektör Yardımcılığını da üstlenmiş Prof. Dr. Mehmet Özkan, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne atandı. Ne yazık ki atanan kişinin niteliği ve hem öğretim üyeleri hem de öğrenciler arasında Olağanüstü Hâl nedeniyle yayılan korku, Boğaziçi Üniversitesi’nde bu atamaya karşı kamuoyunda yankılanan bir harekete neden olmadı.

***

Yazının devamını Hukuk Defterleri’nin 33. sayısında okuyabilirsiniz.

print