Aristofanes’in “Eşekarıları” isimli oyununda oğul Bdelykleon yargıçlık mesleğine tutulmuş babası Philokleon’a onu bu tutkusundan vazgeçirmek için der ki: Kölelik değil de nedir senin ki? Aynı zamanda yazar Aristofanes’in de daha oyunun ilk sayfalarında ne kadar sert bir eleştiri içinde olduğunu gösterir bu cümle. Bu yazıda da yargıçların bağımsızlığının çokça tartışılan bir konu olduğu, toplumun yargı unsurlarına ve adalete olan güveninin kalmadığını rahatlıkla söyleyebildiğimiz bugünlerde yargıçların bağımsızlığının gerekliliği üzerine M.Ö. 5. yüzyılda yazılmasına rağmen güncelliğini hiç yitirmeyen “Eşekarıları” (Yargıçlar) metnine kısaca bakmaya çalışacağız.
Aristofanes Atina’nın adalet mekanizmasını ve yargı sistemini eleştirdiği bu oyunu yazdığı sırada 20.000 nüfuslu Atina’da 6000 yurttaş on mahkemede yargıç olarak görev yapmakta idi. Her sabah mahkemelerin önünde bekleyen yurttaşlar o günkü mahkemede jüri üyeliği yaparlardı. Aşağı yukarı dört kişiden birinin yargıç olduğu bir ortamdan bahsediyoruz. Haliyle Aristofanes bu kadar yargıcın olduğu, özelikle “demagog” Kleon’un yönetimi döneminde aldıkları para 3 katına çıkarılan yargıçlığın kazançlı bir iş haline geldiği, yurttaşların birbirini gammazlayarak “yargılanacak” iş yarattığı bir dönemde bu tablonun parodisini yapmaktan geri durmamıştır. Burada bir parantez açarak Aristofanes’in Tükçe’ye çevrilen oyunlarının sadece isimleri ile dahi dikkat çekmeyi başardığını (Lysistrata-Kadınlar Savaşı, Barış, Bulutlar, Kömürcüler, Kuşlar), oyunlarının genelinde absürt olaylar ile toplumsal ya da ahlaki denge yasalarının veyahut mevcut siyasal durumun ve kurumlarda meydana gelen çürümenin ve sistemin eleştirisini yaptığını belirtmek gerekir.
Kendini ancak yargıç olarak var eden, tek düşüncesi adam yargılamak olan bu nedenle geceleri gözüne uyku bile girmeyen Philokleon1 oyunun başkişisidir. Oğlu Bdelykleon babasını bu kötü yargıçlık takıntısından vazgeçirmek ister, daha gün ışımadan mahkemenin yolunu tutan babasını engellemeye çalışır, onu eve kapatır. Philokleon ise komik bir biçimde ya bacadan ya eşeğin altına sarılarak ya da ağları kemirerek kaçmaya çalışır. Philokleon bu kaçma çabalarından birinde yakalanır. O sırada Philokleon’un yargıç arkadaşları eşekarıları kılığında ortaya çıkarlar. Philokleon’u almaya gelmişlerdir. Bdelykleon babasını yaptığı işin aslında hiçbir işe yaramadığını, daha fazla para kazanmak uğruna masumları cezalandırdıklarını belirtir.
“Sizin işiniz gücünüz bu: Dört bir yanda zorbalık görmek Şunu bunu vatan haini diye damgalamak” 2.
Philokleon yargıçlık mesleği ile bir kazanç kapısı olması ile övünmektedir, ancak bu işi yapmak bir yandan da varoluş çabasıdır onun için, başka hiçbir iktidarı olmayan kişi kendisini “yargıçlık” unvanı ile var eder.
“Bizim egemenliğimiz bütün egemenliklerin üstündedir.
Yaşadığımız çağda hangi mutluluk
Bir yargıcın mutluluğundan daha mutludur?
Hangi yaratık ondan daha keyifli yaşar?
Hangi yaratıktan korkulur, ondan daha çok,
Kocamış, beli bükülmüş olduğu halde?
Ben daha yatağımdan kalkmadan
Bir sürü insan bekleşir mahkeme kapılarında”
Bdelykleon babasını bu söz yarışında alt eder ve babası mahkemeye gidemez;
“Kendin de düşünsene biraz canım:
Sen neden zengin değilsin, herkes neden yoksul?
Bu sözde halk dostları afsunluyor seni:
Ta Pontos’tan Sardenya’ya kadar
Bunca şehir var senin emrinde:
Ne geçiyor eline birkaç metelikten başka?
Bu parayı bile yünden yağ süzer gibi
Damla damla veriyorlar; ölmemen için.
Yoksul kalmanı istiyorlar senin,
Niçin mi istiyorlar, bak söyleyeyim sana:
Seni besleyenlere bağlı kalman için,
Islığı çaldılar mı aç kurt gibi atılasın diye
Onların düşmanları üstüne.
Halkın rahat etmesini isteseler, ettirirler kolayca.”3
Bunun üzerine Bdelykleon evde kalan ve yargıçlık hastası babası için “yalancı” bir mahkeme kurar. Evin köpeklerinin yargılandığı bu sahnede köpek Labes, Sicilya peynirini yemiştir. Diğer köpek Kleon kendisine pay vermediği için Labes’i suçlar. Suçlanan köpeğin savunuculuğunu üstlenen Bdelykleon, Labes in evi, sürüleri ve birçok varlığı koruduğunu, kurtlarla savaştığını anlatır, oysa Kleon sadece evde yatmakta sürekli beslenmek istemekte aç bırakılınca da sahiplerine saldırmaktadır. Bdelykleon, Labes çanak, peynir rendesi, ızgara, çömlek gibi nesneleri tanık olarak gösterir. Bu savunma üstüne Philokleon istemeyerek de olsa beraat kararı vermek zorunda kalır.
Oyunda davalar ile oldukça kıt kanaat yaşayabilen bir insan sınıfı gösterilmektedir. Bu davalar ise çoğunlukla haksız ihbarlardan kaynaklanmaktadır. Aristofanes’in eleştirilerinden biri bunadır. Türkiye’de yoksulluk ve yoksulluk nedeniyle bir iş haline gelmiş yargıçlık mesleğinden bahsetmek mümkün değildir. Bu tablo o döneme ait bir tablodur. Ancak benzer olan ve bizi oyunu incele-meye iten şey iktidarı elinde bulunduranların aynı zamanda yargıyı da denetimi altında tutma çabasıdır. Oyunda da ortaya konulduğu gibi Antik Yunan’da demagoglarla yargıçlar arasında örtülü, ama çok bilinçli bir anlaşma yapılmıştır. Politikacılar bu “memur” proletaryasını beslemek için sayısız davalar açar ya da açtırırlar; site içinde jurnalciliği geçerli kılarlar. Kendi-sini besleyene karşı uşaklığa varıncaya kadar her şeyi kabul eden halk ise mecliste söz konusu dava vekillerinin yargı politikasını desteklerler. Aristophanes bu karşılıklı yükümlülük antlaşmasını sergiler.4
Eşekarıları metninde gördüğümüz gibi, (Antik Yunan’da da) köleci toplumlardan bu yana hukuk üretim araçları (toprak ve aletler) üzerinde tasarruf sahibi olan ve dolayısıyla siyasi iktidarı elinde bulunduran sınıf tarafından, ezilen sınıfı boyunduruk altında tutma ve sömürme aracı haline gelmiştir. Bu bağlamda bugünkü anlamıyla burjuva hukuk anlayışında hukukun başlıca işlevi iktidarın meşruluğunu sağlamaktır. Türkiye’de de son 10 yılda hukuk, daha önceki dönemlerde olduğundan çok daha fazla siyasetin içinde yer almış, AKP iktidarının ideolojisini ve rejimini kurma ve sağlama araçlarından biri olmuştur. Ancak Türkiye’de son 10 yılda en göze çarpan husus, hukuk sisteminin dönüşümünde yargılama faaliyetinin önemli bir rol oynaması ve özellikle yargıçların bu dönüşümden ağır şekilde etkilenmesi ve sistemi de aynı ölçüde etkilemesidir.
AKP, geçtiğimiz dönemde Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısındaki değişiklikler, Özel Görevli Mahkemeler yerine Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesiyle görevlendirilen mahkemeler, Tanık Koruma Kanunu, soruşturmanın gizli yürütülmesini düzenleyen maddeler ve istediği her zaman yasamaya ihtiyaç duymadan çıkardığı KHK’lar ile toplumu hukuk eliyle köşeye kıstırmış, hukukun kendisini de halk aleyhine olmak üzere işlevsizleştirmiştir. Bugün İstinaf Mahkemeleri örneğinde gördüğümüz gibi, geçtiğimiz on yıl içerisinde de Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin yapısı ve üyeleri değiştirilerek, iktidarın kendine yakın gördüğü üyeleri kritik görevlere atadığı konjonktürde, yüksek yargının bağımsızlığı yerine bağımlılığı ilke haline getirildi. Geçtiğimiz günlerde de HSYK atamaları ile yine ilerici hakimlerin yerlerinin değiştirildiğini, iktidarın yönetebileceği yargı mensuplarının yüksek mahkemelerde görevlere getirildiğini gördük. Bu anlamda oyunun bugünün Türkiyesi’nden okuduğumuzda söyleyecek sözü olan bir oyun olduğunu, geçen 2500 yıl içerisinde iktidarın yargı ile kurmaya çalıştığı bağımlılık ilişkisinin hala baki olduğunu görmekteyiz. Ancak bir yandan da aynı şekilde 2500 yıldır eleştirinin dozunun hiç azalmadığını görerek de umutlu olabilir, Aristofanes’in diğer oyunlarında çokça olduğu gibi hem barışı, hem adaleti, hem eşitliği birlikte talep edebiliriz.