Mercek: “Daha Neler Göreceğiz” Dememek İçin…

Bu makale, dergimizin “Mercek” adı verilen bölümünde yayımlanıyor. Bu sayfa, “Merceği bir noktaya tutmak ve konunun hakkını vermek” amacıyla her sayının olmazsa olmaz bir köşesi haline geldi. Çok da iyi oldu.

Ancak bu satırların yazarı olarak geçmiş birkaç aya baktığımda merceği nereye tutacağımı şaşırdım diyebilirim.

Derginin bir öncekinden bu sayısına kadar ülke gündemine yerleşen ve her biri ayrı ayrı mercek tutulmayı gerektiren konulara bir bakalım, isterseniz…

14 Aralık 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Faizsiz Finans Kuruluşlarının Bağımsız Denetimini Yürüten Denetçiler Etik Kuralların Yayımlanması “ konulu Kurul Kararı, Kanal İstanbul adı verilen “çılgın proje”, asgari ücret kararı, güvenlik soruşturmaları hakkında verilen yargı kararları, İstanbul Üniversitesi’nde gerçekleşen yemekhane eylemleri ve Sibel Ünli intiharı… Dahası da var mutlaka, bitmeyen kadın cinayetleri, iş cinayetleri, hak ihlalleri, sınır ötesi operasyonlar, İran-ABD arasındaki gerilim.

Gelin, bu defa bu merceği ülkenin genel durumuna tutalım. Doğal olarak ne büyükse ilk onu göreceğiz. Bizim gördüğümüz şudur: Eşitsizlik, ülkenin emperyalizme bağımlılığı, gericilik ve bariz bir halk düşmanlığı. Yani yukarıda özetlediğimiz gündemlerin içine rahatça yerleşeceği bir ekonomi ve hukuk sistemi.

AKP’nin laikliğin zerresini dahi bırakmamaya dair bir derdinin olduğunu biliyor ve görüyoruz. Bu satırlar yazıldığı sırada Eğitim-İş Sendikası okulların ara yıl tatili nedeniyle bir rapor yayınladı. Raporda geçen cümleleri aynen aktarıyorum. “Diyanet, 4-6 yaş çocuklarına yönelik Kuran kurslarıyla yetinmeyerek gözünü MEB’e bağlı ana okullarına dikti. Protokollerle ‘Kuran Kursları Öğretim Programı’nın ana okullarda uygulanmasının önü açıldı. Tarikatların yasal maskesi olan dernek ve vakıflarla imzalanan protokoller, eğitimi tarikatların, cemaatlerin arka bahçesi yapmaya yaklaştırdı”. Bu ve buna dair çok sayıda uygulama ile karşı karşıyayız.

Ancak yukarıda belirttiğim, 14 Aralık 2019 tarihli “Faizsiz Finans Kuruluşlarının Bağımsız Denetimini Yürüten Denetçiler Etik Kuralların Yayımlanması” başlığı taşıyan Kurul Kararı ile AKP iktidarının artık bu konuya başka bir boyut katmış olduğunu söyleyebiliriz. AKP, bir yandan Cumhuriyetin tüm kazanımlarını budarken, bir yandan da 18 yıldır yerine koyduğu hukuk düzleminin zaman içinde oluşan boşluklarını doldurmaya başladı. Tabii düzlemine uygun bir şekilde ayetler ile, hadisler ile…

Faiz ve diyanet demişken, yine bu satırların yazıldığı sırada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tarihe geçecek bir fetvası geldi. “Faize karşıyım” diyen Cumhurbaşkanının, proje açılışını bizzat gerçekleştirdiği Sosyal Konut Projesi çerçevesinde bankalardan faizle alınacak kredilerin kullanmasının caiz olduğunu belirtti. Üzerine söylenecek çok söz olmakla birlikte şimdilik şunu belirtmekle yetineyim. AKP yarattığı “yeni hukuk” düzleminin yerleşmesi için, şeriat hükümleri ile sermaye hükümlerini kaynaştırmaya devam edecek, ileriki zamanlarda bu ve buna benzer örnekler ile sıkça karşılaşacağımızı söylemek de yanlış olmayacaktır.

Bu konuda son olarak şunu belirtmek isterim ki; gericiliğe karşı aydınlanma mücadelesi vermek, laikliği savunmak ülkenin emekçilerinin, kadınlarının, yurtseverlerinin ve hukukçularının başat görevidir. Aydınlanma mücadelesinin vekaleti olmaz…

Kanal İstanbul Projesi’nde ise meseleye başka bir açıdan bakmayı yeğliyorum. Bu projenin İstanbul’un yıkım projesi olduğu, rant, talan, yağma ve peşkeşi içinde barındırdığını söylemeye gerek dahi yok. Ancak İstanbulluların projeye karşı itirazlarını yağmur, çamur demeden, ilgili müdürlüklere verdikleri dilekçe ile sunmaları, AKP’ye karşı direncin erimediğinin bir göstergesi. Ancak bu tür dirençlerin hukuk zeminine hapsedilmesi riski de birçok örnekte gördüğümüz bir durum. İstanbul Kanalı’na, hukuk kanalından itiraz, mücadelenin asli unsuru değil destekleyicisi olabilir ancak. Özellikle Başkanlık Rejimi ile birlikte “İsteseler de istemeseler de” cümlesini çokça duyduğumuzu da düşünürsek, “İstemiyoruz” direncini, büyütmek ve geliştirmek, tüm meşru ve haklı yöntemleri büyütmek, bu mücadeleyi halkın özne olduğu bir alanda sürdürmek zorundayız. İstanbul Kanalı çılgınlığına karşı, halkın aklını gücü ile birleştirmek zorundayız…

Ve eşitsizlik, yoksulluk, gençlerin geleceksizliği…

Şimdi biz, gencecik bir üniversiteli olan Sibel Ünli’ye intihar etti diyebilir miyiz? İntihara sürüklendi ve bu bir cinayettir. Tüm hukuksal anlamları dışında maddi bir gerçeklik olarak belirterek ilerlemek isterim.

İstanbul Üniversitesi yemekhanesinin kaynak olmadığı gerekçesi ile sabah öğününü kaldırması ve yemek ücretlerini arttırması karşısında susan değil, hakkını arayan üniversitelilere copu sallayan polisin görevden alınması da, rektörlük kararından vazgeçilmesi de ortadaki büyük girdabı örtemeyecektir. Merceğimize takılan şudur: AKP iktidarı ile daha fazla genç, daha da geleceksiz hale gelmiştir.

Bir de “jest”ler var…

AKP, bu tür tanımlamalar yoluna gitmeyi seven bir parti. Hukukta reform, kent yönetiminde çılgınlıklar, asgari ücretliye “jest”ler. Konu sermaye sınıfının ihtiyacı olduğunda ise teşvikler, muafiyetler, fonlamalar…

Asgari ücretliye yapılan 2020 jesti 75 TL olarak açıklandı. Bunun devlete maliyetininse toplamda altı milyar olduğu söyleniyor. Yolcu garantisi adı altında sermaye şirketlerine kamudan ödenenler, belediyeler üzerinden yandaş vakıf ve derneklere ödenenler, küçük bir salon toplantısına ilgili bakanlıklar tarafından ödenenler, Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi maliyetleri vs. düşünüldüğünde işçi sınıfının jeste değil, eşitliğe ihtiyacının olduğunu görüyoruz. Kamuculuğa ihtiyacı olduğunu görüyoruz.

“Daha neler göreceğiz?” dememek için, merceği gördüklerimize değil gördüklerimizi değiştirme gücüne sahip olan yegâne güce çevirmek gerekiyor artık. Kendimize, emekçilere, gençlere, kadınlara… Çünkü biliyoruz ki; halkın bu karanlığa karşı güçlenmesi için de, güçlendiğinde asla tekrar geriye düşmemesi için de bu merceği elinden bırakmamış hukukçulara ihtiyacı olacak…

page11image13940416

print