Mercek: Tutuklu Avukatlar

Önce bir itiraf ile başlamam gerekiyor. Bir hukuk dergisine yazılan bu yazı için hâlihazırda ülkede toplam kaç avukatın tutuklu olduğuna dair kesin bir bilgiye ulaşamadım. Bir sayı 350. Ancak bu sayının da kaynağına ulaşmam mümkün olmadı. Tutuklu hukukçu sayısının ise hâkim ve savcılarla birlikte 3000 ile 4000 arasında olduğu söyleniyor. Farkındayım, verilen bu rakam da bin gibi bir sayı aralığından oluşuyor.

Bununla birlikte, bu sayılar FETÖ üyesi hukukçuları da içeriyor. FETÖ’nün yargı içerisindeki örgütlenmesinin boyutları düşünüldüğünde sayı “makul” de görülebilir. Ancak sağlıklı bir soruşturma ve yargılama süreci yürütülmediği soruşturmaların sahipleri dahil, herkes tarafından kabul ediliyor. Bylock kayıtlarının hukuki nitelendirmesi siyasi iktidar tarafından bir türlü yapıl(a)mamakta. Bu nedenle yargı da bu konuda “kararını” verememekte.

Sanırım yalnızca bir örnek dahi ne demek istediğimi anlatacaktır. Saadet Partisi İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi, Hukuki Araştırmalar Derneği (HUDER) İstanbul Şube Başkanı Avukat Mustafa Yaman’ın telefonuna Bylock indirildiği iddiasıyla tutuklanması sonrası AKP’den de yoğun itirazlar geldi. Yaman’ın avukatı da tutuklamaya isyan edenlerden. Uzun olmakla birlikte, avukatın savunmasının bir bölümüne yer vermek istiyorum.

Sorguda sorulan soruları görünce şaşırdım. Mustafa beyin üye olduğu Hukukun Üstünlüğü Platformunun Baro Başkanı adayıyım, bu platform hukukçulardan oluşan bir yapıdır, biz Mustafa bey ile farklı görüşlerde ancak bu yapıda birlikte yer almaktayız. Ben 2010 yılından 2012 yılına kadar hem başkanı hem de adayı olarak Mustafa beyin görüştüğü kişilerle Mustafa beyden daha çok görüştüm, çünkü o dönemde sonradan FETÖ örgütü üyesi olduğu dernekle seçim münasebetiyle bir aradaydık ve çalışmaları birlikte yürütüyorduk. O dönemde Boğaziçi Hukukçular Başkanı Fikret Duran’la bizim görüşmeler yapmamız normaldir çünkü bu seçim çalışmalarına ilişkindir. Bu görüşmelerin FETÖ örgütüyle bir bağlantı ortaya koyması mümkün değildir. (…) Ben bu yapıyla mücadele eden bir meslektaşım. Darbe davalarının platform başkanlığını yürütüyorum. Bu davalarda vekil olarak görev aldım. (…) Bu mücadele elbette önemli bir mücadeledir. Bu mücadelenin başarılı olması için ne olduğu belli olan yaklaşık 25-30 yıldır tanıdığım bu meslektaşım tutuklanır ise bu sorgulanır hale gelir. (…)1

AKP-Cemaat ilişkisinin geçmişine yönelik tespitler içeren kısımları (şimdilik) bir kenara koyalım. Bu yazının konusu değil. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus var. Saadet Partili HUDER başkanının avukatı darbe davalarının platform başkanı. Kişisel kefaletini bir kenara koyarsak, söyledikleri soruşturmaların (ve yargılamaların) zemininin çok sağlıklı olmadığını bize bir de o cepheden gösteriyor.

Soruşturmalar sağlıksız olmakla birlikte, esasen bir noktadan sonra da kasıtlı bir hal almakta. Darbe girişimini “fırsata” çeviren AKP, soruşturmalar ve davalar üzerinden memleketi hizaya sokma halini de devam ettirme çabası içerisinde. Hâl böyle olunca da hedef doğrudan sol, ilerici yapılar oluyor.

Şu anda 20’ye yakın Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukat tutuklu. Yine Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyesi bir dizi avukat da tutuklu. 100’den fazla avukat ise “kısıtlama” kararı nedeni ile müvekkillerinin duruşmalarına girememekte. Bu yazı kaleme alınırken ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı gözaltına alınmıştı. Gözaltının dayanaksız ve hukuksuz olduğunu sağır sultan dahi duymuş durumda. Buna rağmen Kozağaçlı’nın tutuklanması şaşırtıcı olmayacaktır. Yine, Yargıçlar Sendikası’nın neredeyse tüm üyeleri sürgün edilip, meslekten ayrılmaya zorlandılar. Sendika sol bir kimliğe sahip olduğu için üyeleri cezalandırılmakta.

ÇHD Genel Başkanı Avukat Selçuk Kozağaçlı’nın gözaltına alınması sonrasında 17 baro tarafından gerçekleştirilen ortak basın açıklamasında “Avukat üstlendiği görev ile yargılanamaz.” denilerek Kozağaçlı’nın serbest bırakılması talep edildi.2

Kuşkusuz önemli. Baroların üzerine ölü toprağının atıldığı bu dönemde, açıklamanın yapılmış olması dahi tek başına oldukça önemli.

Ancak, şu anda ÇHD’li avukatlara yönelik yürütülen ancak potansiyel olarak her solcu, ilerici avukatın potada olduğu tutuklama saldırısının tek başına avukatsız bir hukuk sistemi istenmesi ile ilgisi olduğu düşünülmemelidir. Kuşkusuz bu boyutu bulunmaktadır. En azından “uyumlu” bir avukatlık istenmektedir.

Ancak esas boyut gözden kaçırılmamalıdır. Evet Selçuk Kozağaçlı, diğer ÇHD’li avukatlar gibi avukatlık pratiği nedeni ile gözaltına alınmıştır. Ancak, gözaltına alınma nedeni ÇHD Başkanlığı’dır. Bu ikisinin birbirinden ayrılamayacağının da farkındayım. Yalnızca bir noktaya işaret etmek istiyorum.

Esasen saldırı solun temsil ettiği siyasi kimliğe ilişkindir. Doğrudan düşünce ve ifade özgürlüğü, siyaset yapma hakkı teslim alınmak istenmektedir. Yaratılmak istenen “korku toplumu” için avukat tutuklamaları da önemli örneklerdir.

Zor zamanlardan geçiyoruz.

Zor zamanların avukatları, hukukçuları her zaman oldu. Halit Çelenk bunların en başına yazılan isimlerden biridir. Çağdaş Hukukçular Derneği’nin kurucularındandır. Mesleğini eşitlik, özgürlük, adalet mücadelesinin bir parçası haline getiren, inandıkları uğruna sonuna kadar mücadele eden, kararlı ve sorumluluk sahibi bir hukukçu idi.

İlerici, devrimci hukukçular onun yolundan gidiyor.

Dayanışma duygularımız ile…

print
Notes:
1. http://www.milligazete.com.tr/haber/1212712/mustafa-yamanin-tutuklanmasi-ak-partiye-yakin-isimleri-de-isyan-ettirdi (Erişim tarihi: 10.11.2017)
2. Tabii Türkiye Barolar Birliği ve onun sağcı başkanı Metin Feyzioğlu daha önce tutuklanan avukatlar ile ilgilenmediği gibi Kozağaçlı’nın gözaltına alınması ile de ilgilenmedi. Konumu itibari ile avukat- lara onarılmaz zararlar vermeye başlayan Metin Feyzioğlu’nun istifasının istenmesi artık bir zorunluluk halini almıştır.